26 Nisan 2015 Pazar

KURAN'I ANLAMAK İÇİN TÜRKÇE OKU

Ve şüphesiz o (Kuran), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız. (Zuhruf Suresi, 44)

Allah Katında sorumlu olduğumuz kitapta neler yazdığını bilmek için anladığımız dilde okumamız gerekir. 

www.YalnisBilinenGercekler.com



20 Nisan 2015 Pazartesi

KURAN RİVAYET DEĞİL ALLAH'IN VAHYİDİR

Allah; biz kullarına, Kuran’ın apaçık olduğunu ve hatta Kuran’ı bizzat Kendisinin açıkladığını Kuran’da şu ayet ile bildirmiştir:

“Elif, Lam, Ra. (Bu,) Ayetleri muhkem kılınmış, sonra hüküm ve hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından birer birer (bölüm bölüm) açıklanmış bir Kitap'tır.” [Hud Suresi 1]

Ancak bazı kişiler Kuran’ın anlaşılamayacağını, yalnızca ona bakarak dinin pratiklerinin uygulanamayacağını söylerler. Bu kişilerin iddialarına göre hadis, fıkıh, siyer gibi rivayetler ve daha birçok kaynak olmadan ve bunları da bizlere açıklayacak şeyhler, gavslar, kutublar vs olmadan dini yaşayamayız ve anlayamayız.

Ancak Kuran’a göre bu bahsi geçen kaynaklar ve yönlendiriciler olduğu için o kişilerin Kuran’ı anlamadığını Allah Bakara Suresinde bildirmiştir.

“Elif, Lam, Mim, Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir kitaptır. (Kuran’dan şüphe etmek müşrik alametidir) Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler (müminler Kuran’a şüphe duymadan inanır ve güvenirler) ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar. İşte bunlar, Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler bunlardır. Şüphesiz, inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için fark etmez; inanmazlar. Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde perdeler vardır. (rivayet kültürü ile yaşayanların kalpleri ve kulakları mühürlüdür, gözleri ile de görmezler) Ve büyük azab onlaradır. İnsanlardan öyleleri vardır ki: "Biz Allah'a ve ahiret gününe iman ettik" derler; oysa inanmış değillerdir. (Sözde) Allah'ı ve iman edenleri aldatırlar. (Şeyh, Gavs vs gibi sıfatlarla insanlara rivayet ve hurafe anlatarak onları kandırırlar) Oysa onlar, yalnızca kendilerini aldatıyorlar ve şuurunda değiller. Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylemekte olduklarından dolayı, onlar için acı bir azab vardır. (Allah adına her daim yalan söylerler, helalleri haram kılmaya çok meraklıdırlar, adeta birbirleri ile yarışırlar) Kendilerine: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın" denildiğinde: "Biz sadece ıslah edicileriz" derler. (bu kişilerin yüzünden Müslüman coğrafyada huzur ve sevgi kalmamıştır) Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler. Ve (yine) kendilerine: "İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin" denildiğinde: "Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?" derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama bilmezler. (Kuran’ın yeterliliğini anlatanları bilgisiz olmakla suçlarlar ve 72 ilme vakıf olmadan sen nasıl Kuran okursun derler) İman edenlerle karşılaştıkları zaman: "İman ettik" derler. Şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında ise, derler ki: “Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla) yalnızca alay ediyoruz." (Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına (belli bir) süre tanır. İşte bunlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almışlardır; fakat bu alışverişleri bir yarar sağlamamış; hidayeti de bulmamışlardır” (Bakara Suresi 1-16)

Bu kişiler edindikleri rivayet kültürünü bir kenara bırakıp Allah’ın Kitabına inanıp güvenmedikleri sürece asla Kuran’ı anlayamayacaklardır. Çünkü bu rivayet kültürü Kuran’ı anlamayı yasaklıyor. Kuran’ın anlaşılamayacak bir kitap olduğu zannındadırlar ve Kuran okumayı, araştırmayı, üzerinde tefekkür etmeyi bir nevi dinden çıkma, rivayet kültürü hocalarına ihanet etmek olarak düşünmektedirler.

“İşte bunlar, Allah'ın ayetleridir; sana bunları hak olmak üzere okuyoruz. Öyleyse onlar, Allah'tan ve O'nun ayetlerinden sonra hangi söze iman edecekler?” [Casiye Suresi, 6]

www.YanlisBilinenGercekler.com


ALEMLERE RAHMET OLAN MÜBAREK PEYGAMBERİMİZ HZ.MUHAMMED'İN DOĞUM GÜNÜ KUTLU OLSUN

Peygamberimiz Hz. Muhammed, Allah'ın "ancak o, Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur." (Ahzab Suresi, 40) ayetiyle bildirdiği gibi insanlar için son nebi olarak gönderilen, Yüce Rabbimiz Allah'ın en son hak kitabını vahyettiği, güzel ahlakı, takvası, Allah'a olan yakınlığı ile insanlara örnek kıldığı, Allah'ın dostu, Rabbimiz'in Katında üstünlüğü olan, müminlerin de dostu, en yakını ve velisidir.

Peygamberimiz (sav)'i görmemiş olsak bile, Kuran ayetlerinden ve gerçek hadis-i şeriflerden, güzel tavırlarını, konuşmalarını, gösterdiği güzel ahlakı tanıyabilir, ona benzemek, ahirette onunla yakın bir dost olabilmek için elimizden gelen çabayı en fazlasıyla gösterebiliriz.

Günümüzde insanlar, özellikle de gençler birçok insanı kendilerine örnek almakta, onların tavır ve konuşmalarına, üsluplarına, giyim tarzlarına özenmekte, onlar gibi olmaya çalışmaktadırlar. Ancak bu insanların büyük bir çoğunluğu doğru yolda olmadığı gibi, tavır ve ahlak güzelliğine de sahip değildirler. Bu nedenle insanları doğru olana, en güzel ahlak ve tavra özendirmek önemli bir sorumluluktur. Bir Müslümanın, tavrına ve ahlakına özenmesi, benzemek için çaba göstermesi gereken kişi, Hz. Muhammed'dir. Allah bu gerçeği bir ayetinde şöyle bildirmektedir:

Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resûlü'nde güzel bir örnek vardır. (Ahzab Suresi, 21)

Peygamberimizi bizler için örnek kılan ve onu güzel bir ahlak üzere yaratan Allah’a hamdolsun..
Bizlere canımızdan daha üstün olan peygamberimizin doğum günü kutlu olsun, Allah, bizleri onunla beraber hayırlı ahiret yurdunda buluştursun.

www.YanlisBilinenGercekler.com



17 Nisan 2015 Cuma

KURAN, RİVAYETLERLE DEĞİL ALLAH’IN İNDİRDİKLERİYLE HÜKMEDİLSİN DİYE İNDİRİLMİŞ BİR KİTAPTIR

Allah Kuran'da; Allah'ın indirdiklerine uymayıp, kendi uydurdukları batıl dinlerini yaşayan insanların varlığından bahseder. Bu kimseler dinde olmayan batıl hükümler, helal ve haramlar çıkarır, Allah'ın Kuran'da helal kıldıklarına haram, haram kıldıklarına ise helal derler. Bunu yaparak dini özünden ve aslından saptırmaya çalışır, kendilerine özgü inançları ve uygulamaları olan "batıl bir din" meydana getirirler. Allah'ın indirdiği hak dini bilmeyen ve Kuran ayetlerinden haberdar olmayan insanlar ise bunun batıl bir din olduğunu fark etmezler. Bu kişilerin telkinlerine aldanır ve bilinçsizce onların peşinden giderler. Böylece Allah adına hüküm koyanlar, kendileriyle beraber büyük bir kitleyi de günaha ve isyana sürüklemiş olurlar. Allah bu kişilerin durumunu Al-i İmran Suresi'nde şu şekilde bildirir:

Onlardan öyleleri vardır ki, dillerini Kitap'a doğru eğip bükerler, siz onu (bu okur göründüklerini) Kitap'tan sanasınız diye. Oysa o Kitap'tan değildir. "Bu Allah Katındandır" derler. Oysa o, Allah Katından değildir. Kendileri de bildikleri halde Allah'a karşı (böyle) yalan söylerler. (Al-i İmran Suresi, 78)

Ayetlerde tarif edilen kişiler, bu davranışlarını genelde dine bağlılık adına yaptıklarını iddia ederler. Bunun nedeni de Allah'ın Kuran'da tarif ettiği gerçek dini bilmeyip rivayetleri dini kaynak olarak benimsemeleridir. Allah'ın hükümlerini göz ardı ederek rivayetleri benimseyen veya kişisel çıkarları ile çatıştığı için bu hükümlerden hoşnut olmayıp, kendince yeni hükümler getirenler, Allah'ı ve indirdiği Kitabı tanımayan insanlardır. Bu kimseler tüm kainatı yoktan var eden Rabbimiz'in herşeye muktedir olduğunu, ilmi ile her yeri kuşattığını, gizlinin gizlisini bildiğini takdir edemezler. Onların bildikleri sadece birtakım rivayetler, uydurma hurafeler ve ön yargılardan ibarettir. Hatta o kadar ileri giderler ki; “Hadisin Kuran’a ihtiyacından çok, Kuran’ın hadise ihtiyacı vardır” (Kuran’ı tenzih ederiz) diyecek derecede akılları kapanmıştır. Tüm Resuller hayatları boyunca dinsizlerle değil bu tür müşriklerle mücadele etmişlerdir.

Oysa Allah insanlara şöyle buyurmaktadır:

Rabbinden sana vahyedilene uy. O'ndan başka İlah yoktur. Ve müşriklerden yüz çevir. (Enam Suresi, 106)

www.YanlisBilinenGercekler.com



16 Nisan 2015 Perşembe

HZ MUHAMMED’İN YAŞADIĞI ZAMANA AİT DÜNYANIN EN ESKİ KURAN’I BERLİN DEVLET KÜTÜPHANESİNDE

İslam dünyasında, özellikle yakın Sünni coğrafyada Kuran’ın günümüze kadar nasıl geldiği ile ilgili yaygın kanaat şöyledir: Yüce Allah’tan aldığı vahyi Hz. Muhammed güvendiği sahabelere ezberletmiş, bir takım kemik parçalarına, deri ve parşömen parçalarına dağınık halde yazılı olarak muhafaza edilmiş. Elçinin vefatından sonra önce Ebubekir tarafından çeşitli sahabelerin evlerinde parçalar halinde bulunan bu materyaller derlenerek kitap haline getirilmiş sonrasında Ömer tarafından çoğaltılması sağlanmış ve yeni Müslüman olmuş coğrafyalarda yaşayan insanlara nüshalar ulaştırılmıştır.
Kısaca açıkladığımız bu süreç etrafında da yüzlerce rivayet ve birbiriyle ve eşyanın doğasıyla çelişik olayların anlatımının en kritik noktası, Kuran’ın Allah’ın resulü Hz.Muhammed’in vefatından önce kitap haline getirilmediği iddiasıdır.
Peki dinin tek sahih kaynağı Kuran’da bu durum nasıl anlatılıyor? Kuran gerçekten Hz. Peygamberin vefatından sonra mı kitap haline getirildi?
Öncelikle Allah’ın resulü; vahyin büyük sorumluluğunu ‘alemlere rahmet elçi’ olması özelliğiyle muazzam bir titizlikle yerine getirir. Bu vazifesini yerine getirirken Allah’ın yardımı ve koruması altında insanlığa aktardığından asla bir tereddüt yoktur ki haşa eksik, fazla veya yanlış bir aktarım yapsın. Çünkü bu durum Kuran’da çok net bildirildiği gibi, Allah’ın üzerine aldığı büyük bir iştir:
“Onu (Kuran’ı, kavrayıp belletmek için) aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip- durma. Şüphesiz, onu (kalbinde) toplamak ve onu (sana) okutmak Bize ait (bir iş)tir. Şu halde, Biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu izle. Sonra muhakkak onu açıklamak Bize ait (bir iş)tir.” [Kıyamet Suresi, 16-19]
“Eğer o Peygamber bazı sözler uydurup bize isnat etmeğe kalkışsaydı muhakkak ki biz onu kuvvetle yakalar (ve ondan intikam alırdık). Sonra da muhakkak ki, onun kalp damarını keserdik. O zaman sizden hiç kimse O’nu koruyamaz” [Hakka Suresi, 44-47]
“Sana okuyacağız ve sen Allah’ın izni ile unutmayacaksın.” (A’la, 87/6)
Rivayet kültürünün aktarımı bu noktadan sonra devreye giriyor tam da. Kuran’ın birçok ayetinde Allah’tan aldığı vahyi bizzat Hz. Muhammed’in kitap haline getirdiğine dair bilgiler vardır. Bu konuda en net ayetlerden biri Müzemmil Suresi, 4.ayet:
Ev zid ‘aleyhi ve rettil-il-kur’ane tertiylen
Kuranı belli bir düzen içinde (tertil üzere) düzenle
Rettil: Düzenlemek, ayarlamak, yoluna koymak, hazırlamak, düzeltmek, halletmek; planlamak, kararlaştırmak, sıralamak, sıraya koymak, aranje etmek
Re-te-le birlikte marş eden ordu birlikleri için kullanılır. Ordu birlikleri rütbe sırasına göre düzenlenir. Bu kelime güzel dizilmiş dişler için de kullanılır.
Tertiylen: Doğru düzenleme, doğru ayarlama; doğru diziliş, iyi düzen, tertip, sıra, sıralama, hazırlık, aranjman, anlaşma, plan
Bu kadar açık bir şekilde Hz. Peygamber sağken ve bizzat onun gözetim ve denetiminde ayet ve surelerin düzenlenmesi durumu varken, rivayet kültürünün zayıf kaynaklarına güvenip, Kuran’ın elçinin vefatından sonra kitap haline getirildiğini söylemek Kuran’a muhalif bir tutum olacaktır.
Allah’ın açık emri varken, Hz. Muhammed’in bu düzenleme emrini haşa yerine getirmeyip sahabeden başka birilerinin bu işi tamamladığını söylemek açıkça büyük bir yanılgıdır.
Bu konuda o döneme atfedilen mazeretlerinde önemi yoktur. Vahyi (Kuran’ı) kitap haline getirip, tebliğ işlemini yapmak en önemli işlerden biridir elçi için. Bunu yaparken dönemin imkanlarının bahane olarak sayılması da çok doğru olmaz. Başlangıçta evet ama daha sonra Müslümanlar ekonomik olarak rahat bir duruma gelmişler ve Mısır’dan papirus veya Çin’den kağıt getirtebilecek durumdaydılar. Uluslararası ticaret yapan insanların bu materyallere ulaşamayıp, ayetleri kemik veya dal parçalarına yazdığını söylemek ancak rivayet kültürünün mantığına uyar. Bırakalım bunları, zaten Mekke’de Kabe duvarlarına Arap şairlerinin “muallakat” adını verdikleri şiir yazılı kağıtları sergiledikleri bizzat aynı kaynaklarda anlatılır.
Tur Süresi 2. ayet:
Ve kitabim mestur
Ve Satırlaştırılmış Kitaba
Bu ayette de Kuran’ın satırlaştırılmış/kitaplaştırılmış olduğu çok açıktır.
Nun Suresi 1: Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına ki
Tur Suresi, 1-3 Tûr’a, yayılmış ince deri sayfalara düzenle yazılmış kitaba
Bu ayetlere ne diyeceğiz. Neden hadislerde geçen kemik parçalarından bahseden ayetler yok?
“Hayır, şüphesiz o yüce kağıtlarda yazılı olan ve isteyenin üzerinde tezekkür edeceği bir öğüttür.” (Abese Suresi, 11-14)
Ayrıca Allah zaten vahyini bitirmeden Hz. Muhammed’i vefat ettirmeyeceği açıkken, elçinin devam eden vahyi bekleyerek Kuran’ı kitap haline getirmemesi de düşünülemez.
…Bugün size dininizi olgunlaştırdım, size nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı beğendim... (Maide Suresi, 3)
Kısaca toparlarsak Kuran’a yüzlerce ayette ”KİTAP” olarak tasvir edilmesi açısından da bakarsak çok net olarak görürüz ki, Allah’ın kelamı Kuran Hz. Muhammed’in vefatından önce bizzat elçi tarafından kitaplaştırılmış ve son noktası konulmuş ilahi mesajdır. Kuran bunun en büyük şahididir. Rivayet kültürünün hikayelerine inanmak zorunda değiliz. Biz en doğru bilgiye bizzat Allah’ın kelamından ulaşmakla sorumluyuz.
Ek arkeolojik bilgi:
Bazı oryantalist ve tarihçilerin savunağı olan, elçinin ölümünden yüzlerce yıl sonra Kuran’ın kitaplaştırıldığı savı, bilimsel anlamda da büyük yara aldı. Şu ana kadar bulunan en eski Kuran, Hz. Peygamberin ölümünden 20-40 yıl sonrasına [649-675] ait ve Almanya’da Tuebingen şehri Üniversitesi kütüphanesinde yer alıyor. 649-675 arasına tarihlendirilmiş olup, Hz. Ali’ye ait olduğu muhtemel deniliyor. Demek ki, en geç Hz. Muhammed’in vefatından yalnızca 20 yıl sonra yazılmış bir nüshaya ulaşılmış. El yazmasında İsra, Yasin, Saffat ve Hadid sureleri bulunuyor. Bu kesin bilgi, Kuranın elçi zamanında kitaplaştırıldığı iddiasına daha yakın bir bulgu ama diğer savı yerle bir eden bir delil. Görmek ve bilgisayarına indirmek isteyenler için: http://idb.ub.uni-tuebingen.de/diglit/MaVI165/0001


15 Nisan 2015 Çarşamba

RİVAYET KÜLTÜRÜ KURAN’I ANLAMAYA ENGELDİR 5

Allah; biz kullarına, Kuran’ın apaçık olduğunu ve hatta Kuran’ı bizzat Kendisinin açıkladığını Kuran’da şu ayet ile bildirmiştir:

“Elif, Lam, Ra. (Bu,) Ayetleri muhkem kılınmış, sonra hüküm ve hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından birer birer (bölüm bölüm) açıklanmış bir Kitap'tır.” [Hud Suresi 1]

Ancak bazı kişiler Kuran’ın anlaşılamayacağını, yalnızca ona bakarak dinin pratiklerinin uygulanamayacağını söylerler. Bu kişilerin iddialarına göre hadis, fıkıh, siyer gibi rivayetler ve daha birçok kaynak olmadan ve bunları da bizlere açıklayacak şeyhler, gavslar, kutublar vs olmadan dini yaşayamayız ve anlayamayız.

Ancak Kuran’a göre bu bahsi geçen kaynaklar ve yönlendiriciler olduğu için o kişilerin Kuran’ı anlamadığını Allah Bakara Suresinde bildirmiştir.

“Elif, Lam, Mim, Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir kitaptır. (Kuran’dan şüphe etmek müşrik alametidir) Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler (müminler Kuran’a şüphe duymadan inanır ve güvenirler) ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar. İşte bunlar, Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler bunlardır. Şüphesiz, inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için fark etmez; inanmazlar. Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde perdeler vardır. (rivayet kültürü ile yaşayanların kalpleri ve kulakları mühürlüdür, gözleri ile de görmezler) Ve büyük azab onlaradır. İnsanlardan öyleleri vardır ki: "Biz Allah'a ve ahiret gününe iman ettik" derler; oysa inanmış değillerdir. (Sözde) Allah'ı ve iman edenleri aldatırlar. (Şeyh, Gavs vs gibi sıfatlarla insanlara rivayet ve hurafe anlatarak onları kandırırlar) Oysa onlar, yalnızca kendilerini aldatıyorlar ve şuurunda değiller. Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylemekte olduklarından dolayı, onlar için acı bir azab vardır. (Allah adına her daim yalan söylerler, helalleri haram kılmaya çok meraklıdırlar, adeta birbirleri ile yarışırlar) Kendilerine: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın" denildiğinde: "Biz sadece ıslah edicileriz" derler. (bu kişilerin yüzünden Müslüman coğrafyada huzur ve sevgi kalmamıştır) Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler. Ve (yine) kendilerine: "İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin" denildiğinde: "Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?" derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama bilmezler. (Kuran’ın yeterliliğini anlatanları bilgisiz olmakla suçlarlar ve 72 ilme vakıf olmadan sen nasıl Kuran okursun derler) İman edenlerle karşılaştıkları zaman: "İman ettik" derler. Şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında ise, derler ki: “Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla) yalnızca alay ediyoruz." (Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına (belli bir) süre tanır. İşte bunlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almışlardır; fakat bu alışverişleri bir yarar sağlamamış; hidayeti de bulmamışlardır” (Bakara Suresi 1-16)

Bu kişiler edindikleri rivayet kültürünü bir kenara bırakıp Allah’ın Kitabına inanıp güvenmedikleri sürece asla Kuran’ı anlayamayacaklardır. Çünkü bu rivayet kültürü Kuran’ı anlamayı yasaklıyor. Kuran’ın anlaşılamayacak bir kitap olduğu zannındadırlar ve Kuran okumayı, araştırmayı, üzerinde tefekkür etmeyi bir nevi dinden çıkma, rivayet kültürü hocalarına ihanet etmek olarak düşünmektedirler.

“İşte bunlar, Allah'ın ayetleridir; sana bunları hak olmak üzere okuyoruz. Öyleyse onlar, Allah'tan ve O'nun ayetlerinden sonra hangi söze iman edecekler?” [Casiye Suresi, 6]

www.YanlisBilinenGercekler.com


14 Nisan 2015 Salı

ALLAH’IN, PEYGAMBERİMİZ DE DAHİL HEPİMİZİN UYMASINI İSTEDİĞİ KAYNAK YALNIZCA KURAN’DIR

Allah'ın sözü olan Kuran; doğru ile yanlışın, iyi ile kötünün ne olduğunu insanlara bildiren hak kitaptır. Kuran'da bir insanın yaşamının her anında gereksinim duyacağı temel bilgilerin tümü ve ibadetlere dair pratiklerin hepsi bildirilmiştir.

Allah'ın Kuran'da tarif ettiği Müslümanlık anlayışında insanın dinin hükümlerini kayıtsız şartsız kabul etmesi, kendisine yalnızca Allah'ı Rab edinmesi ve O'ndan başka bir yol gösterici edinmemesi, yaşamının her evresinde Allah'ın gösterdiği ve hoşnut olacağı şekilde yaşaması esastır. İşte böylesine bir iman ve ahlak anlayışında insan içinde yaşadığı toplumun din adına türettiği çarpık ve batıl inançların, atalarından öğrendiği dini bilgilerin körü körüne peşinden gitmez. Yani hem Kuran'ın Allah Katından Hak bir kitap olduğunu kabul edip, hem de "atalarından" kalma Kuran dışı yaşam felsefesine uymaz. Tek ölçü ve yol olarak yalnızca Kuran'ı rehber edinerek yaşadığı toplumun batıl dininden kopup ayrılır. Çünkü İslam, geleneklerle ve rivayetlerle değil, tek güvenilir ve sorumlu olduğumuz Kuran ile yaşanır.

Müslüman Kuran dışında olan ibadet şekillerini, inançlarını, değer yargılarını, ahlak anlayışlarını, gelenek ve adetlerini, davranış şekillerini, konuşma üsluplarını reddeder ve yalnızca Kuran’a tabi olur.

Kuran'da da bildirildiği üzere katıksız olan din yalnızca Allah'ındır. Allah Kendisine kulluk edenlere din olarak İslam'ı seçip beğenmiş ve insanlara başvuracakları rehber olarak da Kuran'ı indirmiştir. Tek doğru ve hak yol, Allah'ın yoludur. Allah'ın Kuran'da bildirdiği yollar dışındaki tüm yollar batıldır, yanlıştır. Ve yalnızca hurafe, bidat ve zanlara dayalıdır. Kuran'a yönelenlerin nasıl düşünmeleri, davranmaları, konuşmaları gerektiği, ibadet şekilleri ve farz hükümleri apaçık olarak bildirilmiştir. Kendilerine okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır. [Ankebut Suresi, 51]

www.YanlisBilinenGercekler.com