26 Nisan 2015 Pazar

KURAN'I ANLAMAK İÇİN TÜRKÇE OKU

Ve şüphesiz o (Kuran), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız. (Zuhruf Suresi, 44)

Allah Katında sorumlu olduğumuz kitapta neler yazdığını bilmek için anladığımız dilde okumamız gerekir. 

www.YalnisBilinenGercekler.com



20 Nisan 2015 Pazartesi

KURAN RİVAYET DEĞİL ALLAH'IN VAHYİDİR

Allah; biz kullarına, Kuran’ın apaçık olduğunu ve hatta Kuran’ı bizzat Kendisinin açıkladığını Kuran’da şu ayet ile bildirmiştir:

“Elif, Lam, Ra. (Bu,) Ayetleri muhkem kılınmış, sonra hüküm ve hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından birer birer (bölüm bölüm) açıklanmış bir Kitap'tır.” [Hud Suresi 1]

Ancak bazı kişiler Kuran’ın anlaşılamayacağını, yalnızca ona bakarak dinin pratiklerinin uygulanamayacağını söylerler. Bu kişilerin iddialarına göre hadis, fıkıh, siyer gibi rivayetler ve daha birçok kaynak olmadan ve bunları da bizlere açıklayacak şeyhler, gavslar, kutublar vs olmadan dini yaşayamayız ve anlayamayız.

Ancak Kuran’a göre bu bahsi geçen kaynaklar ve yönlendiriciler olduğu için o kişilerin Kuran’ı anlamadığını Allah Bakara Suresinde bildirmiştir.

“Elif, Lam, Mim, Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir kitaptır. (Kuran’dan şüphe etmek müşrik alametidir) Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler (müminler Kuran’a şüphe duymadan inanır ve güvenirler) ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar. İşte bunlar, Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler bunlardır. Şüphesiz, inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için fark etmez; inanmazlar. Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde perdeler vardır. (rivayet kültürü ile yaşayanların kalpleri ve kulakları mühürlüdür, gözleri ile de görmezler) Ve büyük azab onlaradır. İnsanlardan öyleleri vardır ki: "Biz Allah'a ve ahiret gününe iman ettik" derler; oysa inanmış değillerdir. (Sözde) Allah'ı ve iman edenleri aldatırlar. (Şeyh, Gavs vs gibi sıfatlarla insanlara rivayet ve hurafe anlatarak onları kandırırlar) Oysa onlar, yalnızca kendilerini aldatıyorlar ve şuurunda değiller. Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylemekte olduklarından dolayı, onlar için acı bir azab vardır. (Allah adına her daim yalan söylerler, helalleri haram kılmaya çok meraklıdırlar, adeta birbirleri ile yarışırlar) Kendilerine: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın" denildiğinde: "Biz sadece ıslah edicileriz" derler. (bu kişilerin yüzünden Müslüman coğrafyada huzur ve sevgi kalmamıştır) Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler. Ve (yine) kendilerine: "İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin" denildiğinde: "Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?" derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama bilmezler. (Kuran’ın yeterliliğini anlatanları bilgisiz olmakla suçlarlar ve 72 ilme vakıf olmadan sen nasıl Kuran okursun derler) İman edenlerle karşılaştıkları zaman: "İman ettik" derler. Şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında ise, derler ki: “Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla) yalnızca alay ediyoruz." (Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına (belli bir) süre tanır. İşte bunlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almışlardır; fakat bu alışverişleri bir yarar sağlamamış; hidayeti de bulmamışlardır” (Bakara Suresi 1-16)

Bu kişiler edindikleri rivayet kültürünü bir kenara bırakıp Allah’ın Kitabına inanıp güvenmedikleri sürece asla Kuran’ı anlayamayacaklardır. Çünkü bu rivayet kültürü Kuran’ı anlamayı yasaklıyor. Kuran’ın anlaşılamayacak bir kitap olduğu zannındadırlar ve Kuran okumayı, araştırmayı, üzerinde tefekkür etmeyi bir nevi dinden çıkma, rivayet kültürü hocalarına ihanet etmek olarak düşünmektedirler.

“İşte bunlar, Allah'ın ayetleridir; sana bunları hak olmak üzere okuyoruz. Öyleyse onlar, Allah'tan ve O'nun ayetlerinden sonra hangi söze iman edecekler?” [Casiye Suresi, 6]

www.YanlisBilinenGercekler.com


ALEMLERE RAHMET OLAN MÜBAREK PEYGAMBERİMİZ HZ.MUHAMMED'İN DOĞUM GÜNÜ KUTLU OLSUN

Peygamberimiz Hz. Muhammed, Allah'ın "ancak o, Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur." (Ahzab Suresi, 40) ayetiyle bildirdiği gibi insanlar için son nebi olarak gönderilen, Yüce Rabbimiz Allah'ın en son hak kitabını vahyettiği, güzel ahlakı, takvası, Allah'a olan yakınlığı ile insanlara örnek kıldığı, Allah'ın dostu, Rabbimiz'in Katında üstünlüğü olan, müminlerin de dostu, en yakını ve velisidir.

Peygamberimiz (sav)'i görmemiş olsak bile, Kuran ayetlerinden ve gerçek hadis-i şeriflerden, güzel tavırlarını, konuşmalarını, gösterdiği güzel ahlakı tanıyabilir, ona benzemek, ahirette onunla yakın bir dost olabilmek için elimizden gelen çabayı en fazlasıyla gösterebiliriz.

Günümüzde insanlar, özellikle de gençler birçok insanı kendilerine örnek almakta, onların tavır ve konuşmalarına, üsluplarına, giyim tarzlarına özenmekte, onlar gibi olmaya çalışmaktadırlar. Ancak bu insanların büyük bir çoğunluğu doğru yolda olmadığı gibi, tavır ve ahlak güzelliğine de sahip değildirler. Bu nedenle insanları doğru olana, en güzel ahlak ve tavra özendirmek önemli bir sorumluluktur. Bir Müslümanın, tavrına ve ahlakına özenmesi, benzemek için çaba göstermesi gereken kişi, Hz. Muhammed'dir. Allah bu gerçeği bir ayetinde şöyle bildirmektedir:

Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resûlü'nde güzel bir örnek vardır. (Ahzab Suresi, 21)

Peygamberimizi bizler için örnek kılan ve onu güzel bir ahlak üzere yaratan Allah’a hamdolsun..
Bizlere canımızdan daha üstün olan peygamberimizin doğum günü kutlu olsun, Allah, bizleri onunla beraber hayırlı ahiret yurdunda buluştursun.

www.YanlisBilinenGercekler.com



17 Nisan 2015 Cuma

KURAN, RİVAYETLERLE DEĞİL ALLAH’IN İNDİRDİKLERİYLE HÜKMEDİLSİN DİYE İNDİRİLMİŞ BİR KİTAPTIR

Allah Kuran'da; Allah'ın indirdiklerine uymayıp, kendi uydurdukları batıl dinlerini yaşayan insanların varlığından bahseder. Bu kimseler dinde olmayan batıl hükümler, helal ve haramlar çıkarır, Allah'ın Kuran'da helal kıldıklarına haram, haram kıldıklarına ise helal derler. Bunu yaparak dini özünden ve aslından saptırmaya çalışır, kendilerine özgü inançları ve uygulamaları olan "batıl bir din" meydana getirirler. Allah'ın indirdiği hak dini bilmeyen ve Kuran ayetlerinden haberdar olmayan insanlar ise bunun batıl bir din olduğunu fark etmezler. Bu kişilerin telkinlerine aldanır ve bilinçsizce onların peşinden giderler. Böylece Allah adına hüküm koyanlar, kendileriyle beraber büyük bir kitleyi de günaha ve isyana sürüklemiş olurlar. Allah bu kişilerin durumunu Al-i İmran Suresi'nde şu şekilde bildirir:

Onlardan öyleleri vardır ki, dillerini Kitap'a doğru eğip bükerler, siz onu (bu okur göründüklerini) Kitap'tan sanasınız diye. Oysa o Kitap'tan değildir. "Bu Allah Katındandır" derler. Oysa o, Allah Katından değildir. Kendileri de bildikleri halde Allah'a karşı (böyle) yalan söylerler. (Al-i İmran Suresi, 78)

Ayetlerde tarif edilen kişiler, bu davranışlarını genelde dine bağlılık adına yaptıklarını iddia ederler. Bunun nedeni de Allah'ın Kuran'da tarif ettiği gerçek dini bilmeyip rivayetleri dini kaynak olarak benimsemeleridir. Allah'ın hükümlerini göz ardı ederek rivayetleri benimseyen veya kişisel çıkarları ile çatıştığı için bu hükümlerden hoşnut olmayıp, kendince yeni hükümler getirenler, Allah'ı ve indirdiği Kitabı tanımayan insanlardır. Bu kimseler tüm kainatı yoktan var eden Rabbimiz'in herşeye muktedir olduğunu, ilmi ile her yeri kuşattığını, gizlinin gizlisini bildiğini takdir edemezler. Onların bildikleri sadece birtakım rivayetler, uydurma hurafeler ve ön yargılardan ibarettir. Hatta o kadar ileri giderler ki; “Hadisin Kuran’a ihtiyacından çok, Kuran’ın hadise ihtiyacı vardır” (Kuran’ı tenzih ederiz) diyecek derecede akılları kapanmıştır. Tüm Resuller hayatları boyunca dinsizlerle değil bu tür müşriklerle mücadele etmişlerdir.

Oysa Allah insanlara şöyle buyurmaktadır:

Rabbinden sana vahyedilene uy. O'ndan başka İlah yoktur. Ve müşriklerden yüz çevir. (Enam Suresi, 106)

www.YanlisBilinenGercekler.com



16 Nisan 2015 Perşembe

HZ MUHAMMED’İN YAŞADIĞI ZAMANA AİT DÜNYANIN EN ESKİ KURAN’I BERLİN DEVLET KÜTÜPHANESİNDE

İslam dünyasında, özellikle yakın Sünni coğrafyada Kuran’ın günümüze kadar nasıl geldiği ile ilgili yaygın kanaat şöyledir: Yüce Allah’tan aldığı vahyi Hz. Muhammed güvendiği sahabelere ezberletmiş, bir takım kemik parçalarına, deri ve parşömen parçalarına dağınık halde yazılı olarak muhafaza edilmiş. Elçinin vefatından sonra önce Ebubekir tarafından çeşitli sahabelerin evlerinde parçalar halinde bulunan bu materyaller derlenerek kitap haline getirilmiş sonrasında Ömer tarafından çoğaltılması sağlanmış ve yeni Müslüman olmuş coğrafyalarda yaşayan insanlara nüshalar ulaştırılmıştır.
Kısaca açıkladığımız bu süreç etrafında da yüzlerce rivayet ve birbiriyle ve eşyanın doğasıyla çelişik olayların anlatımının en kritik noktası, Kuran’ın Allah’ın resulü Hz.Muhammed’in vefatından önce kitap haline getirilmediği iddiasıdır.
Peki dinin tek sahih kaynağı Kuran’da bu durum nasıl anlatılıyor? Kuran gerçekten Hz. Peygamberin vefatından sonra mı kitap haline getirildi?
Öncelikle Allah’ın resulü; vahyin büyük sorumluluğunu ‘alemlere rahmet elçi’ olması özelliğiyle muazzam bir titizlikle yerine getirir. Bu vazifesini yerine getirirken Allah’ın yardımı ve koruması altında insanlığa aktardığından asla bir tereddüt yoktur ki haşa eksik, fazla veya yanlış bir aktarım yapsın. Çünkü bu durum Kuran’da çok net bildirildiği gibi, Allah’ın üzerine aldığı büyük bir iştir:
“Onu (Kuran’ı, kavrayıp belletmek için) aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip- durma. Şüphesiz, onu (kalbinde) toplamak ve onu (sana) okutmak Bize ait (bir iş)tir. Şu halde, Biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu izle. Sonra muhakkak onu açıklamak Bize ait (bir iş)tir.” [Kıyamet Suresi, 16-19]
“Eğer o Peygamber bazı sözler uydurup bize isnat etmeğe kalkışsaydı muhakkak ki biz onu kuvvetle yakalar (ve ondan intikam alırdık). Sonra da muhakkak ki, onun kalp damarını keserdik. O zaman sizden hiç kimse O’nu koruyamaz” [Hakka Suresi, 44-47]
“Sana okuyacağız ve sen Allah’ın izni ile unutmayacaksın.” (A’la, 87/6)
Rivayet kültürünün aktarımı bu noktadan sonra devreye giriyor tam da. Kuran’ın birçok ayetinde Allah’tan aldığı vahyi bizzat Hz. Muhammed’in kitap haline getirdiğine dair bilgiler vardır. Bu konuda en net ayetlerden biri Müzemmil Suresi, 4.ayet:
Ev zid ‘aleyhi ve rettil-il-kur’ane tertiylen
Kuranı belli bir düzen içinde (tertil üzere) düzenle
Rettil: Düzenlemek, ayarlamak, yoluna koymak, hazırlamak, düzeltmek, halletmek; planlamak, kararlaştırmak, sıralamak, sıraya koymak, aranje etmek
Re-te-le birlikte marş eden ordu birlikleri için kullanılır. Ordu birlikleri rütbe sırasına göre düzenlenir. Bu kelime güzel dizilmiş dişler için de kullanılır.
Tertiylen: Doğru düzenleme, doğru ayarlama; doğru diziliş, iyi düzen, tertip, sıra, sıralama, hazırlık, aranjman, anlaşma, plan
Bu kadar açık bir şekilde Hz. Peygamber sağken ve bizzat onun gözetim ve denetiminde ayet ve surelerin düzenlenmesi durumu varken, rivayet kültürünün zayıf kaynaklarına güvenip, Kuran’ın elçinin vefatından sonra kitap haline getirildiğini söylemek Kuran’a muhalif bir tutum olacaktır.
Allah’ın açık emri varken, Hz. Muhammed’in bu düzenleme emrini haşa yerine getirmeyip sahabeden başka birilerinin bu işi tamamladığını söylemek açıkça büyük bir yanılgıdır.
Bu konuda o döneme atfedilen mazeretlerinde önemi yoktur. Vahyi (Kuran’ı) kitap haline getirip, tebliğ işlemini yapmak en önemli işlerden biridir elçi için. Bunu yaparken dönemin imkanlarının bahane olarak sayılması da çok doğru olmaz. Başlangıçta evet ama daha sonra Müslümanlar ekonomik olarak rahat bir duruma gelmişler ve Mısır’dan papirus veya Çin’den kağıt getirtebilecek durumdaydılar. Uluslararası ticaret yapan insanların bu materyallere ulaşamayıp, ayetleri kemik veya dal parçalarına yazdığını söylemek ancak rivayet kültürünün mantığına uyar. Bırakalım bunları, zaten Mekke’de Kabe duvarlarına Arap şairlerinin “muallakat” adını verdikleri şiir yazılı kağıtları sergiledikleri bizzat aynı kaynaklarda anlatılır.
Tur Süresi 2. ayet:
Ve kitabim mestur
Ve Satırlaştırılmış Kitaba
Bu ayette de Kuran’ın satırlaştırılmış/kitaplaştırılmış olduğu çok açıktır.
Nun Suresi 1: Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına ki
Tur Suresi, 1-3 Tûr’a, yayılmış ince deri sayfalara düzenle yazılmış kitaba
Bu ayetlere ne diyeceğiz. Neden hadislerde geçen kemik parçalarından bahseden ayetler yok?
“Hayır, şüphesiz o yüce kağıtlarda yazılı olan ve isteyenin üzerinde tezekkür edeceği bir öğüttür.” (Abese Suresi, 11-14)
Ayrıca Allah zaten vahyini bitirmeden Hz. Muhammed’i vefat ettirmeyeceği açıkken, elçinin devam eden vahyi bekleyerek Kuran’ı kitap haline getirmemesi de düşünülemez.
…Bugün size dininizi olgunlaştırdım, size nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı beğendim... (Maide Suresi, 3)
Kısaca toparlarsak Kuran’a yüzlerce ayette ”KİTAP” olarak tasvir edilmesi açısından da bakarsak çok net olarak görürüz ki, Allah’ın kelamı Kuran Hz. Muhammed’in vefatından önce bizzat elçi tarafından kitaplaştırılmış ve son noktası konulmuş ilahi mesajdır. Kuran bunun en büyük şahididir. Rivayet kültürünün hikayelerine inanmak zorunda değiliz. Biz en doğru bilgiye bizzat Allah’ın kelamından ulaşmakla sorumluyuz.
Ek arkeolojik bilgi:
Bazı oryantalist ve tarihçilerin savunağı olan, elçinin ölümünden yüzlerce yıl sonra Kuran’ın kitaplaştırıldığı savı, bilimsel anlamda da büyük yara aldı. Şu ana kadar bulunan en eski Kuran, Hz. Peygamberin ölümünden 20-40 yıl sonrasına [649-675] ait ve Almanya’da Tuebingen şehri Üniversitesi kütüphanesinde yer alıyor. 649-675 arasına tarihlendirilmiş olup, Hz. Ali’ye ait olduğu muhtemel deniliyor. Demek ki, en geç Hz. Muhammed’in vefatından yalnızca 20 yıl sonra yazılmış bir nüshaya ulaşılmış. El yazmasında İsra, Yasin, Saffat ve Hadid sureleri bulunuyor. Bu kesin bilgi, Kuranın elçi zamanında kitaplaştırıldığı iddiasına daha yakın bir bulgu ama diğer savı yerle bir eden bir delil. Görmek ve bilgisayarına indirmek isteyenler için: http://idb.ub.uni-tuebingen.de/diglit/MaVI165/0001


15 Nisan 2015 Çarşamba

RİVAYET KÜLTÜRÜ KURAN’I ANLAMAYA ENGELDİR 5

Allah; biz kullarına, Kuran’ın apaçık olduğunu ve hatta Kuran’ı bizzat Kendisinin açıkladığını Kuran’da şu ayet ile bildirmiştir:

“Elif, Lam, Ra. (Bu,) Ayetleri muhkem kılınmış, sonra hüküm ve hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından birer birer (bölüm bölüm) açıklanmış bir Kitap'tır.” [Hud Suresi 1]

Ancak bazı kişiler Kuran’ın anlaşılamayacağını, yalnızca ona bakarak dinin pratiklerinin uygulanamayacağını söylerler. Bu kişilerin iddialarına göre hadis, fıkıh, siyer gibi rivayetler ve daha birçok kaynak olmadan ve bunları da bizlere açıklayacak şeyhler, gavslar, kutublar vs olmadan dini yaşayamayız ve anlayamayız.

Ancak Kuran’a göre bu bahsi geçen kaynaklar ve yönlendiriciler olduğu için o kişilerin Kuran’ı anlamadığını Allah Bakara Suresinde bildirmiştir.

“Elif, Lam, Mim, Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir kitaptır. (Kuran’dan şüphe etmek müşrik alametidir) Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler (müminler Kuran’a şüphe duymadan inanır ve güvenirler) ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar. İşte bunlar, Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler bunlardır. Şüphesiz, inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için fark etmez; inanmazlar. Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde perdeler vardır. (rivayet kültürü ile yaşayanların kalpleri ve kulakları mühürlüdür, gözleri ile de görmezler) Ve büyük azab onlaradır. İnsanlardan öyleleri vardır ki: "Biz Allah'a ve ahiret gününe iman ettik" derler; oysa inanmış değillerdir. (Sözde) Allah'ı ve iman edenleri aldatırlar. (Şeyh, Gavs vs gibi sıfatlarla insanlara rivayet ve hurafe anlatarak onları kandırırlar) Oysa onlar, yalnızca kendilerini aldatıyorlar ve şuurunda değiller. Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylemekte olduklarından dolayı, onlar için acı bir azab vardır. (Allah adına her daim yalan söylerler, helalleri haram kılmaya çok meraklıdırlar, adeta birbirleri ile yarışırlar) Kendilerine: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın" denildiğinde: "Biz sadece ıslah edicileriz" derler. (bu kişilerin yüzünden Müslüman coğrafyada huzur ve sevgi kalmamıştır) Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler. Ve (yine) kendilerine: "İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin" denildiğinde: "Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?" derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama bilmezler. (Kuran’ın yeterliliğini anlatanları bilgisiz olmakla suçlarlar ve 72 ilme vakıf olmadan sen nasıl Kuran okursun derler) İman edenlerle karşılaştıkları zaman: "İman ettik" derler. Şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında ise, derler ki: “Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla) yalnızca alay ediyoruz." (Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına (belli bir) süre tanır. İşte bunlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almışlardır; fakat bu alışverişleri bir yarar sağlamamış; hidayeti de bulmamışlardır” (Bakara Suresi 1-16)

Bu kişiler edindikleri rivayet kültürünü bir kenara bırakıp Allah’ın Kitabına inanıp güvenmedikleri sürece asla Kuran’ı anlayamayacaklardır. Çünkü bu rivayet kültürü Kuran’ı anlamayı yasaklıyor. Kuran’ın anlaşılamayacak bir kitap olduğu zannındadırlar ve Kuran okumayı, araştırmayı, üzerinde tefekkür etmeyi bir nevi dinden çıkma, rivayet kültürü hocalarına ihanet etmek olarak düşünmektedirler.

“İşte bunlar, Allah'ın ayetleridir; sana bunları hak olmak üzere okuyoruz. Öyleyse onlar, Allah'tan ve O'nun ayetlerinden sonra hangi söze iman edecekler?” [Casiye Suresi, 6]

www.YanlisBilinenGercekler.com


14 Nisan 2015 Salı

ALLAH’IN, PEYGAMBERİMİZ DE DAHİL HEPİMİZİN UYMASINI İSTEDİĞİ KAYNAK YALNIZCA KURAN’DIR

Allah'ın sözü olan Kuran; doğru ile yanlışın, iyi ile kötünün ne olduğunu insanlara bildiren hak kitaptır. Kuran'da bir insanın yaşamının her anında gereksinim duyacağı temel bilgilerin tümü ve ibadetlere dair pratiklerin hepsi bildirilmiştir.

Allah'ın Kuran'da tarif ettiği Müslümanlık anlayışında insanın dinin hükümlerini kayıtsız şartsız kabul etmesi, kendisine yalnızca Allah'ı Rab edinmesi ve O'ndan başka bir yol gösterici edinmemesi, yaşamının her evresinde Allah'ın gösterdiği ve hoşnut olacağı şekilde yaşaması esastır. İşte böylesine bir iman ve ahlak anlayışında insan içinde yaşadığı toplumun din adına türettiği çarpık ve batıl inançların, atalarından öğrendiği dini bilgilerin körü körüne peşinden gitmez. Yani hem Kuran'ın Allah Katından Hak bir kitap olduğunu kabul edip, hem de "atalarından" kalma Kuran dışı yaşam felsefesine uymaz. Tek ölçü ve yol olarak yalnızca Kuran'ı rehber edinerek yaşadığı toplumun batıl dininden kopup ayrılır. Çünkü İslam, geleneklerle ve rivayetlerle değil, tek güvenilir ve sorumlu olduğumuz Kuran ile yaşanır.

Müslüman Kuran dışında olan ibadet şekillerini, inançlarını, değer yargılarını, ahlak anlayışlarını, gelenek ve adetlerini, davranış şekillerini, konuşma üsluplarını reddeder ve yalnızca Kuran’a tabi olur.

Kuran'da da bildirildiği üzere katıksız olan din yalnızca Allah'ındır. Allah Kendisine kulluk edenlere din olarak İslam'ı seçip beğenmiş ve insanlara başvuracakları rehber olarak da Kuran'ı indirmiştir. Tek doğru ve hak yol, Allah'ın yoludur. Allah'ın Kuran'da bildirdiği yollar dışındaki tüm yollar batıldır, yanlıştır. Ve yalnızca hurafe, bidat ve zanlara dayalıdır. Kuran'a yönelenlerin nasıl düşünmeleri, davranmaları, konuşmaları gerektiği, ibadet şekilleri ve farz hükümleri apaçık olarak bildirilmiştir. Kendilerine okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır. [Ankebut Suresi, 51]

www.YanlisBilinenGercekler.com




12 Nisan 2015 Pazar

KURAN VARKEN MEZHEPLERE UYULMAZ

Allah’ın bizzat kendisinin açıkladı ve müminlere yol gösterici, rahmet ve bereket olan Kuran varken mezheplere uymak Kuran’a isyandır, Allah’a karşı büyüklenmedir.

Peygamberimizin vefatından hemen sonra İslam alemi bazı sorunlar ve fitneler yaşadı. Liderlik savaşı ve siyasi çekişmeler bunlardan bazılarıydı. Resulullah’ın ahirete irtihallerinden 100-150 yılları arasında ise daha büyük fitne ve ayrılıklar başladı. Bu fitne dinin asıl kaynağından yani Kuran’dan uzaklaşıp başka kaynak ve kişilerin görüşlerinin benimsenmesi idi.

Bu ayrılık ve görüş farklılıkları öyle bir hal almıştı ki bunu yapan kişiler bir sistematiğe oturtulup mezhep adı altında ümmeti fırkalara ayırdılar. Uydurdukları binlerce rivayet ve yalan hadis ile oluşturdukları bu sistemi korumak için de yine yalan rivayet ve ayrılıkçı görüşler uydurdular. Kuran’ın Allah’ın Hak Kitabı olduğuna yeterince inanmadıkları ve Kuran’a güvenmedikleri için kendi rivayet kültürleri 1300 sene içinde onlar için daha güvenilir kaynak oldu.

Aslında mezheplerin kabulü kendi içinde bir çok mantıksızlık ve tutarsızlık barındırır. Örneğin mezhep taassubu taşıyan kişilere “peygamberimiz hangi mezheptendi?” ya da “ sahabe hangi mezhebi taklit ediyordu?” ya da “ tabiin hangi mezhebi kabul ediyordu?” gibi soruları sorduğumuzda verecek cevapları yoktur. Çünkü Kuran’ın yeterli olarak görüldüğü ve yalnızca Kuran ile amel edildiği asrı saadet döneminde hiç bir mezhep yoktu. Mezheplere uymak gibi bir zorunluluk da yoktu, zira mezhep kavramı bile yoktu. Çünkü İslam ümmeti fırkalara ayrılmamıştı, bu haramdı. Ümmetin fırkalara ayrılması Allah’ın Kuran’da yasakladığı bir davranıştır ve bir an evvel terk edilmelidir.

“Gerçek şu ki, dinlerini parça parça edip kendileri de gruplaşanlar, sen hiç bir şeyde onlardan değilsin. Onların işi ancak Allah'adır. Sonra O, işlemekte olduklarını kendilerine haber verecektir.” (Enam Suresi 159)

Son söz olarak “PEYGAMBERİMİZ HANGİ MEZHEPTENSE BİZDE O MEZHEPTENİZ”

www.YanlisBilinenGercekler.com



11 Nisan 2015 Cumartesi

KURAN VARKEN MEZHEPLERE UYULMAZ

Allah’ın bizzat kendisinin açıkladı ve müminlere yol gösterici, rahmet ve bereket olan Kuran varken mezheplere uymak Kuran’a isyandır, Allah’a karşı büyüklenmedir.

Peygamberimizin vefatından hemen sonra İslam alemi bazı sorunlar ve fitneler yaşadı. Liderlik savaşı ve siyasi çekişmeler bunlardan bazılarıydı. Resulullah’ın ahirete irtihallerinden 100-150 yılları arasında ise daha büyük fitne ve ayrılıklar başladı. Bu fitne dinin asıl kaynağından yani Kuran’dan uzaklaşıp başka kaynak ve kişilerin görüşlerinin benimsenmesi idi.

Bu ayrılık ve görüş farklılıkları öyle bir hal almıştı ki bunu yapan kişiler bir sistematiğe oturtulup mezhep adı altında ümmeti fırkalara ayırdılar. Uydurdukları binlerce rivayet ve yalan hadis ile oluşturdukları bu sistemi korumak için de yine yalan rivayet ve ayrılıkçı görüşler uydurdular. Kuran’ın Allah’ın Hak Kitabı olduğuna yeterince inanmadıkları ve Kuran’a güvenmedikleri için kendi rivayet kültürleri 1300 sene içinde onlar için daha güvenilir kaynak oldu.

Aslında mezheplerin kabulü kendi içinde bir çok mantıksızlık ve tutarsızlık barındırır. Örneğin mezhep taassubu taşıyan kişilere “peygamberimiz hangi mezheptendi?” ya da “ sahabe hangi mezhebi taklit ediyordu?” ya da “ tabiin hangi mezhebi kabul ediyordu?” gibi soruları sorduğumuzda verecek cevapları yoktur. Çünkü Kuran’ın yeterli olarak görüldüğü ve yalnızca Kuran ile amel edildiği asrı saadet döneminde hiç bir mezhep yoktu. Mezheplere uymak gibi bir zorunluluk da yoktu, zira mezhep kavramı bile yoktu. Çünkü İslam ümmeti fırkalara ayrılmamıştı, bu haramdı. Ümmetin fırkalara ayrılması Allah’ın Kuran’da yasakladığı bir davranıştır ve bir an evvel terk edilmelidir.

“Gerçek şu ki, dinlerini parça parça edip kendileri de gruplaşanlar, sen hiç bir şeyde onlardan değilsin. Onların işi ancak Allah'adır. Sonra O, işlemekte olduklarını kendilerine haber verecektir.” (Enam Suresi, 159)

Son söz olarak “PEYGAMBERİMİZ HANGİ MEZHEPTENSE BİZDE O MEZHEPTENİZ”

www.YanlisBilinenGercekler.com



10 Nisan 2015 Cuma

KURAN’A DEĞİL RİVAYETLERE (ZANLARA) UYMAMIZI İSTEYENLER O RİVAYETLERE BİLE SADIK DEĞİLDİRLER

Müşriklik, Allah’ın gönderdiği dini değil atalarından öğrendikleri batıl hükümleri yaşamak üzerine kurulu bir sistemdir. Tarih boyunca tüm Peygamberler sadece dinsizliğe karşı değil, kendi dönemlerinin müşriklerine karşı da mücadele etmişlerdir.

Müşriklerin en önemli özelliklerinden biri de haşa Peygamberleri beğenmemeleri, dinin kolay olmasına inanmamaları, Allah’ın haram kıldıkları dışında haramlar belirlemeleridir. Bir ayette müşriklerin bu özelliği şöyle bildirilir:

Dillerinizin yalan yere nitelendirmesi dolayısıyla şuna helal, buna haram demeyin. Çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa ermezler. [Nahl Suresi, 116]

Müşriklerin oluşturduğu batıl sistemin en kötü yanlarından biri ise kendilerinin de anlattıklarına uymamalarıdır. Kuran’da olmayan haramlar, yasaklar uydurur, bu yasaklara kendileri de uymaz, yasaklara uymadıkları için de sürekli eziklik içinde yaşarlar. Çünkü bu durum kendilerini münafık gibi görüp, sürekli eziklik içinde yaşamalarına sebep olur. Bu sebeple samimi olarak dine ve Allah’a yönelmezler.
Bu batıl sistemin içinden çıkmanın tek yolu Kuran’a tam tabi olmaktır. Kuran’a tam uyan kurtulmuş olur. Unutmayalım, Allah’ın dini kolaydır, Allah kulları için zorluk ve zulüm sistemi dilemez:

Allah adına gerektiği gibi mücadele edin. O, sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir, atanız İbrahim'in dini(nde olduğu gibi). O (Allah) bundan daha önce de, bunda (Kuran'da) da sizi "Müslümanlar" olarak isimlendirdi; elçi sizin üzerinize şahid olsun, siz de insanlar üzerine şahidler olasınız diye. Artık dosdoğru namazı kılın, zekatı verin ve Allah'a sarılın, sizin Mevlanız O'dur. İşte, ne güzel Mevla ve ne güzel yardımcı. [Hac Suresi, 78]

www.YanlisBilinenGercekler.com



9 Nisan 2015 Perşembe

KURAN'DA GEREKEN TÜM DETAYLAR VERİLMİŞTİR, ANCAK...

Andolsun, bu Kuran'da her örnekten insanlar için çeşitli açıklamalarda bulunduk. Ama insanların çoğu ise ancak inkarda ayak direttiler. [İsra Suresi, 89]

Allah'ın Kuran'da bildirdiği her ayet son derece anlaşılır ve açıktır. Kişi, "Kuran tek başına yetmez, ek kaynaklara da müracaat etmeli" diyerek sorumluluktan kaçmaya çalıştığında, asla hesabını veremeyeceği bir davranış içine girdiğini bilmelidir. Kuran ayetleri Allah'a samimiyetle yönelen herkesin rahatlıkla okuyup anlayabileceği ve uygulayabileceği şekildedir. Elbette hükümlerin rahatlıkla anlaşılabilir olması, bunları yerine getirme sorumluluğunu da beraberinde getirmektedir. Ve bu APAÇIK gerçeği anlamazlıktan gelmek, ayetlerin yeterli ve apaçık olmadığını iddia etmek son derece vicdansız bir tavır olacaktır. Allah Kuran'ın son derece anlaşılır olduğu gerçeğini ayetlerinde şöyle haber vermiştir:

Allah'tan başka bir hakem mi arıyayım? Oysa O, size Kitabı AÇIKLANMIŞ olarak indirmiştir. Kendilerine Kitap verdiklerimiz, bunun gerçekten Rabbinden hak olarak indirilmiş olduğunu bilmektedirler. Şu halde, sakın kuşkuya kapılanlardan olma. [Enam Suresi, 114]

İşte Biz onu (Kur'an'ı) apaçık ayetler olarak indirdik; şüphesiz Allah, dilediğini hidayete yöneltir. [Hac Suresi, 16]

www.YanlisBilinenGercekler.com



8 Nisan 2015 Çarşamba

KURAN'A GÖRE TESBİH VAKİTLERİ | YATSI TESBİHİ

Allah; Kuran'da her türlü ibadet yöntemlerini bildirmiş ancak vahiyden yıllar sonra bu ibadet yöntem ve emirleri dejenere edilerek gözardı edilmiştir, hem de Kuran'da çok açıkça bildirilmiş olmasına rağmen.

Bunlardan en önemlilerinden biri de Allah'ı tesbih edeceğimiz vakitlerdir. Kuran'da günün beş (5) vaktinde özel tesbih edilmesi emredilmiş, günün diğer anları için de Allah'ı tesbih etmek müminlerin Allah ile olan ilişkilerine bırakılmıştır. Kuran'a göre Allah'ı tesbih etmek en büyük ibadettir.

...Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür... [Ankebut Suresi, 45]

www.YanlisBilinenGercekler.com



KURAN'A GÖRE TESBİH VAKİTLERİ | AKŞAM TESBİHİ

Allah; Kuran'da her türlü ibadet yöntemlerini bildirmiş ancak vahiyden yıllar sonra bu ibadet yöntem ve emirleri dejenere edilerek gözardı edilmiştir, hem de Kuran'da çok açıkça bildirilmiş olmasına rağmen.

Bunlardan en önemlilerinden biri de Allah'ı tesbih edeceğimiz vakitlerdir. Kuran'da günün beş (5) vaktinde özel tesbih edilmesi emredilmiş, günün diğer anları için de Allah'ı tesbih etmek müminlerin Allah ile olan ilişkilerine bırakılmıştır. Kuran'a göre Allah'ı tesbih etmek en büyük ibadettir.

...Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür... [Ankebut Suresi, 45]

www.YanlisBilinenGercekler.com



6 Nisan 2015 Pazartesi

KURAN'A GÖRE TESBİH VAKİTLERİ | İKİNDİ TESBİHİ

Allah; Kuran'da her türlü ibadet yöntemlerini bildirmiş ancak vahiyden yıllar sonra bu ibadet yöntem ve emirleri dejenere edilerek gözardı edilmiştir, hem de Kuran'da çok açıkça bildirilmiş olmasına rağmen.

Bunlardan en önemlilerinden biri de Allah'ı tesbih edeceğimiz vakitlerdir. Kuran'da günün beş (5) vaktinde özel tesbih edilmesi emredilmiş, günün diğer anları için de Allah'ı tesbih etmek müminlerin Allah ile olan ilişkilerine bırakılmıştır. Kuran'a göre Allah'ı tesbih etmek en büyük ibadettir.

...Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür... [Ankebut Suresi, 45]

www.YanlisBilinenGercekler.com



5 Nisan 2015 Pazar

KURAN'A GÖRE TESBİH VAKİTLERİ | ÖĞLEN TESBİHİ

Allah; Kuran'da her türlü ibadet yöntemlerini bildirmiş ancak vahiyden yıllar sonra bu ibadet yöntem ve emirleri dejenere edilerek gözardı edilmiştir, hem de Kuran'da çok açıkça bildirilmiş olmasına rağmen.
Bunlardan en önemlilerinden biri de Allah'ı tesbih edeceğimiz vakitlerdir. Kuran'da günün beş (5) vaktinde özel tesbih edilmesi emredilmiş, günün diğer anları için de Allah'ı tesbih etmek müminlerin Allah ile olan ilişkilerine bırakılmıştır. Kuran'a göre Allah'ı tesbih etmek en büyük ibadettir.
...Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür... [Ankebut Suresi, 45]

4 Nisan 2015 Cumartesi

KURAN'A GÖRE TESBİH VAKİTLERİ | SABAH TESBİHİ

Allah; Kuran'da her türlü ibadet yöntemlerini bildirmiş ancak vahiyden yıllar sonra bu ibadet yöntem ve emirleri dejenere edilerek gözardı edilmiştir, hem de Kuran'da çok açıkça bildirilmiş olmasına rağmen.
Bunlardan en önemlilerinden biri de Allah'ı tesbih edeceğimiz vakitlerdir. Kuran'da günün beş (5) vaktinde özel tesbih edilmesi emredilmiş, günün diğer anları için de Allah'ı tesbih etmek müminlerin Allah ile olan ilişkilerine bırakılmıştır. Kuran'a göre Allah'ı tesbih etmek en büyük ibadettir.
...Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür... [Ankebut Suresi, 45]


2 Nisan 2015 Perşembe

İSLAM, SADECE ARAP DİNİ DEĞİL EVRENSELDİR. KURAN HER ÇAĞDA YAŞAYANLARA BİR ÇAĞRIDIR


İslam dini sadece belli bir zaman dilimine veya belli bir coğrafyada yaşayan insanlara değil; bütün insanlara ve tüm çağlara hitap eder. Allah bir ayetinde Peygamberimizin, tüm çağda yaşayanlara, Kuran ile çağrıda bulunacağını şu şekilde bildirmektedir:

...Sizi -ve KİME ULAŞIRSA- kendisiyle uyarmam için bana şu Kuran vahyedildi... [Enam Suresi, 19]

Kuran başta Tevrat, Zebur ve İncil olmak üzere tüm kutsal metinlerin isim ve içeriklerini içinde toplayan kitaptır. Bu gerçek ayette şöyle bildirilmektedir:

Kuran'daki bu hükümler, İbrahim'e, Musa'ya ve onlardan önceki peygamberlere verilen kitaplarda da vardır. [Ala Suresi, 18-19]

Ey Muhammed, Allah sana kendinden önceki kitapları onaylayan Kuran'ı indirdi. İnsanlara yol göstermek üzere daha önce de Tevrat'ı ve İncil'i indirmişti. [Ali İmran Suresi, 3]

Kuran, ilahi mesajın sonuncusu ve daha önceki gelen kitapların da kapsayıcısı olduğu için tüm insanlar, peygamberlerin sonuncusu Hz.Muhammed'in tebliğ ettiği bu kitaba yani Kuran'a inanmaya çağrılmaktadır. Unutulmamalıdır ki bu yol, önceki peygamberlerin de yoludur. Çünkü Kuran, son mesaj olmasının yanı sıra orjinal haliyle günümüze kadar korunmuş bir kitap olduğu için Kuran'a çağrı aynı zamanda Tevrat'a, İncil'e ve diğer kutsal kitaplara inanmaya da çağrıdır. Nitekim Kuran daha önce gelen kutsal kitaplar ve peygamberlerle ilgili tahrif ve anlam saptırmalarını düzelterek onlara inanmayı imanın temellerinden saymaktadır.

Kuran, tüm kutsal kitapları içinde barındırdığına göre tüm insanların kitabıdır. Kuran'a bu bakış açısıyla baktığımızda Allah'ın mesajlarının evrenselliğini daha iyi anlayabiliriz.

www.YanlisBilinenGercekler.com


1 Nisan 2015 Çarşamba

KURAN'DA EVRİM TEORİSİNE DELİL AYET YOKTUR 2

Evrim teorisi, 19. yüzyılda Charles Darwin’in kendi çalışmaları sonucunda ortaya koyduğu ve insanları Allah’ın yolundan alıkoymak isteyenlerin desteklediği bir yalandan ibarettir. Bu caps dizisi, evrim teorisinin bir kısım insanların iddia ettiği gibi Kuran ayetleriyle desteklenmediğini, bilakis, Kuran’daki birçok ayetle teorinin tamamen dini inkar mantığı üzerine kurulu olduğunu gözler önüne sermek için hazırlanmıştır.
Materyalist felsefe canlılığın oluşumunu evrim teorisiyle açıklar. Evrim teorisi ile materyalist felsefe birbirini tamamlayan iki düşünce sistemidir. İnkarcılık, tarihin başından bu yana, evrenin ve insanların "yaratılmamış" olduklarını iddia etmiş, bu saçma iddiayı makul gösterebilmek için çeşitli yollar aramıştır ve 19. yüzyılda Darwin'in teorisi ile, bu konuda en büyük girişimini yapmıştır. Bu bilimsel delili olmayan teoriye göre canlılık, bir Yaratıcı olmadan, tesadüfen oluşmuş ve tüm canlılar birbirinden türemiştir.
Evrim teorisinin karşısında ise YARATILIŞ gerçeği yer alır. Bu gerçeğe göre madde sonsuzdan beri var değildir, başıboş da değildir; Allah maddeyi yoktan yaratmış ve düzenlemiştir. Canlılar da yine Allah'ın yaratmasıyla var olmuştur. Evrendeki ve canlılardaki büyük tasarım, hesap, denge ve düzen, bu gerçeğin açık kanıtlarıdır.
Yani evrim teorisine destek vermek Müslüman için söz konusu değildir. Elbette insanlar istedikleri gibi düşünebilir, istedikleri teoriye inanabilirler. Ama ortaya atılma sebebi Allah'ı ve yaratılışı inkar etmek olan bir teori ile "uzlaşmak" mümkün değildir. Böyle bir çabaya girmek, dinin temelinden taviz vermek olur ki, kabul edilmesi mümkün değildir.
Bilimsel gelişmeleri takip etmeyen, evrim teorisinin geçersizliğini anlatan yayınları okumayan bir insanın evrim teorisini bilimsel bir gerçek zannetmesi doğaldır. Ancak bilgisizlik, bu konudaki eserleri okumakla kolayca giderilebilecek bir eksikliktir. Evrim teorisi konusunda detaylı bilgi sahibi olan bir Müslüman için, evrimcilerin iddiaları karşısında kararsız veya suskun kalma gibi bir durum kesinlikle olmayacaktır. Bunun yanı sıra, Allah'ın eşsiz yaratışını ve tüm kainatı saran kusursuz sanatını derin derin düşünmek, Kuran'a kuvvetle sarılmak ve Kuran ayetlerinde bildirilen gerçekleri kavramak bu olumsuz etkilerden kurtulmanın en kolay yoludur.


30 Mart 2015 Pazartesi

PEYGAMBERE UYMAK HADİS KİTAPLARINA UYMAK DEĞİL, KURAN'A UYMAKTIR. PEYGAMBERİMİZ KURAN'IN DIŞINA ASLA ÇIKMADI.


Dünya üzerinde; ‘İslamfobi’ adı altında sunulan ve kaynağı İslam gibi gösterilmeye çalışılan tüm sorunların ana nedeni Kuran'ı yeterli bulmayıp rivayetlerin ve başka kaynakların ön plana çıkarılmasıdır.
Peygamberimiz; Kuran’ın dışında bir dini kaynağı insanlara sunmamış, yazdırmamış ve öğretmemiştir. Peygamber’in söylemiş olduğu iddia edilen bir söz veya bir yorum Kuran'da bulunmaz, Kuran’la çelişir ve dine ilave veya eksiltme yaparsa; bu söz veya yorum hem dine, hem de Peygamber’e atılmış büyük bir iftiradır.
Günümüzde dünya üzerinde İslam adı altında vahşet uygulayanların kaynakları asla Kuran değildir. Bu sorunun tek çözümü ise bir an önce Kuran'a dönmek ve Kuran ahlakını durmaksızın anlatmaktır.
Allah Kuran'ın bir çok ayetinde Kuran'ın eksiksiz ve apaçık olduğunu bildirmektedir:
...Biz Kitap'ta hiç bir şeyi NOKSAN BIRAKMADIK. [En'am Suresi, 38]
O, size Kitabı AÇIKLANMIŞ OLARAK indirmiştir... [En'am Suresi, 114]
Andolsun, biz bu Kur'an'da insanlar için HER ÖRNEĞİ gösterdik... [Rum Suresi, 58]

28 Mart 2015 Cumartesi

BAŞ ÖRTMEK KURAN’IN EMRİ DEĞİLDİR 1

KURAN’DA BAŞÖRTÜSÜ DEĞİL CUYUB (GÖĞÜS) ÖRTÜSÜ GEÇER

Mümin kadınlara da söyle: “Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar, ancak kendiliğinden görüneni hariç. Örtülerini, GÖĞÜSLERİNİN ÜZERİNE ÖRTSÜNLER… [Nur Suresi, 31]

Nur Suresi 31 ayette, neredeyse her mealde “Başörtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) salsınlar” şeklinde çevrilmiş olan cümlenin orijinal Arapçasında aslında “başörtü” kelimesi geçmemektedir. Burada geçen kelime “örtü”dür. Ayetteki kelimelerin Arapça anlamlarını incelediğimizde bunu çok açık görebiliriz:

Ayette geçen “vel yadribne bi humurihinne alâ cuyûbihinne”

Yadribne: “Darabe” fiilinden türemedir, “vurmak, dövmek, bırakmak, örtmek, kapamak” anlamındadır.

Humurihinne: “Hamara”dan türemedir. “Hamrü” “şarap, sarhoşluk verici” anlamındadır. Kelime bu ayette “örtü” manasına gelir. Genellikle de “her türlü örtü, perde, paravan; siper; bahane” gibi anlamlara sahiptir.

Cuyubihinne: Cüyub kelimenin çoğuludur. Göğüs, yaka, cep, koyun (göğüs bölgesi), sine, bağır, oyuk, gerdanlık gibi anlamları da vardır.

“Cuyub” (Yaka açığı) Kelimesinin Anlamı
Cuyub kelimesi, bildiğimiz cep kelimesinin çoğuludur (gömlekte cep açmak, cebine koymak, cebinden çıkarmak gibi tanımlamalarda kullanılır.) Ayrıca “göğüs, yaka, koyun (göğüs bölgesi), sine, bağır, delik, oyuk, gerdanlık, bozuk para çantası, açıklık, yarık, boyun, gerdan” gibi anlamlara da gelmektedir.

“Cuyub” kelimesi Kuran’da 3 kere geçmektedir. “Cuyub” kelimesi Nur Suresi, 31. ayette kullanılmakta, kelimenin tekil hali yani “ceyb” ise Hz. Musa (as) kıssasında bildirilen iki ayette geçmektedir. Kelimenin bu iki ayetteki kullanılışları ise şöyledir:

“Cuyub” kelimesinin tekil hali yani “ceyb” Hz. Musa (as) kıssasında iki kez geçer:

Elini koynuna (fi ceybike) sok da kusursuz bembeyaz çıksın… (Neml Suresi, 12)

Elini koynuna (fi ceybike) sok. Kusursuz olarak bembeyaz bir halde çıksın. … (Kasas Suresi, 32)

Görüldüğü gibi yukarıdaki iki ayette de cuyub kelimesi, Hz. Musa (as)’ın ’göğsü/koynu’ anlamında kullanılmıştır. Bütün bunlara baktığımızda ’cuyub’ kelimesinin, ’hımar’ yani örtmek kelimesi ile birlikte kullanıldığında göğsün örtülmesi anlamına geldiği açıktır. “Başı örtmek” gibi bir anlam ise ayetin hiçbir yerinde yoktur.

Dolayısıyla “Başörtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) salsınlar” şeklinde tefsir edilmiş olan bölümün gerçek anlamı, “örtülerini göğüslerinin üzerine örtsünler” şeklindedir. Ayette bildirilen hüküm başın değil, göğüslerin örtülmesidir.

www.YanlisBilinenGercekler.com



27 Mart 2015 Cuma

KURAN HER ORTAMDA VE ABDESTSİZ OKUNABİLİR

... Ve Kuran'ı belli bir düzen içinde (tertil üzere) oku. [Müzzemmil Suresi, 4]
Allah, Kuran'da abdesti namaz kılmak için almamız gerektiğini emreder. Kuran okurken abdest almamız gerektiğine dair Kuran'da hiç bir hüküm bulunmamaktadır. Eğer Kuran okurken abdest almamız gerekseydi tıpkı namaz ibadeti için abdest almamız gerektiğini bildiren Rabbimiz, Kuran okurken de abdest almamız gerektiğini bildirirdi.
Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da... [Maide Suresi, 6]


RİVAYET KÜLTÜRÜ KURAN’I ANLAMAYA ENGELDİR 4

Allah; biz kullarına, Kuran’ın apaçık olduğunu ve hatta Kuran’ı bizzat Kendisinin açıkladığını Kuran’da şu ayet ile bildirmiştir:

“Elif, Lam, Ra. (Bu,) Ayetleri muhkem kılınmış, sonra hüküm ve hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından birer birer (bölüm bölüm) açıklanmış bir Kitap'tır.” (Hud Suresi 1)

Ancak bazı kişiler Kuran’ın anlaşılamayacağını, yalnızca ona bakarak dinin pratiklerinin uygulanamayacağını söylerler. Bu kişilerin iddialarına göre hadis, fıkıh, siyer gibi rivayetler ve daha birçok kaynak olmadan ve bunları da bizlere açıklayacak şeyhler, gavslar, kutublar vs olmadan dini yaşayamayız ve anlayamayız.

Ancak Kuran’a göre bu bahsi geçen kaynaklar ve yönlendiriciler olduğu için o kişilerin Kuran’ı anlamadığını Allah Bakara Suresinde bildirmiştir.

“Elif, Lam, Mim, Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir kitaptır. (Kuran’dan şüphe etmek müşrik alametidir) Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler (müminler Kuran’a şüphe duymadan inanır ve güvenirler) ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar. İşte bunlar, Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler bunlardır. Şüphesiz, inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için fark etmez; inanmazlar. Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde perdeler vardır. (rivayet kültürü ile yaşayanların kalpleri ve kulakları mühürlüdür, gözleri ile de görmezler) Ve büyük azab onlaradır. İnsanlardan öyleleri vardır ki: "Biz Allah'a ve ahiret gününe iman ettik" derler; oysa inanmış değillerdir. (Sözde) Allah'ı ve iman edenleri aldatırlar. (Şeyh, Gavs vs gibi sıfatlarla insanlara rivayet ve hurafe anlatarak onları kandırırlar) Oysa onlar, yalnızca kendilerini aldatıyorlar ve şuurunda değiller. Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylemekte olduklarından dolayı, onlar için acı bir azab vardır. (Allah adına her daim yalan söylerler, helalleri haram kılmaya çok meraklıdırlar, adeta birbirleri ile yarışırlar) Kendilerine: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın" denildiğinde: "Biz sadece ıslah edicileriz" derler. (bu kişilerin yüzünden Müslüman coğrafyada huzur ve sevgi kalmamıştır) Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler. Ve (yine) kendilerine: "İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin" denildiğinde: "Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?" derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama bilmezler. (Kuran’ın yeterliliğini anlatanları bilgisiz olmakla suçlarlar ve 72 ilme vakıf olmadan sen nasıl Kuran okursun derler) İman edenlerle karşılaştıkları zaman: "İman ettik" derler. Şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında ise, derler ki: “Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla) yalnızca alay ediyoruz." (Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına (belli bir) süre tanır. İşte bunlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almışlardır; fakat bu alışverişleri bir yarar sağlamamış; hidayeti de bulmamışlardır” (Bakara Suresi 1-16)

Bu kişiler edindikleri rivayet kültürünü bir kenara bırakıp Allah’ın Kitabına inanıp güvenmedikleri sürece asla Kuran’ı anlayamayacaklardır. Çünkü bu rivayet kültürü Kuran’ı anlamayı yasaklıyor. Kuran’ın anlaşılamayacak bir kitap olduğu zannındadırlar ve Kuran okumayı, araştırmayı, üzerinde tefekkür etmeyi bir nevi dinden çıkma, rivayet kültürü hocalarına ihanet etmek olarak düşünmektedirler.

“İşte bunlar, Allah'ın ayetleridir; sana bunları hak olmak üzere okuyoruz. Öyleyse onlar, Allah'tan ve O'nun ayetlerinden sonra hangi söze iman edecekler?” (Casiye Suresi, 6)

www.YanlisBilinenGercekler.com



22 Mart 2015 Pazar

RİVAYET KÜLTÜRÜ KURAN’I ANLAMAYA ENGELDİR 3


Allah; biz kullarına, Kuran’ın apaçık olduğunu ve hatta Kuran’ı bizzat Kendisinin açıkladığını Kuran’da şu ayet ile bildirmiştir:

“Elif, Lam, Ra. (Bu,) Ayetleri muhkem kılınmış, sonra hüküm ve hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından birer birer (bölüm bölüm) açıklanmış bir Kitap'tır.” (Hud Suresi 1)

Ancak bazı kişiler Kuran’ın anlaşılamayacağını, yalnızca ona bakarak dinin pratiklerinin uygulanamayacağını söylerler. Bu kişilerin iddialarına göre hadis, fıkıh, siyer gibi rivayetler ve daha birçok kaynak olmadan ve bunları da bizlere açıklayacak şeyhler, gavslar, kutublar vs olmadan dini yaşayamayız ve anlayamayız.

Ancak Kuran’a göre bu bahsi geçen kaynaklar ve yönlendiriciler olduğu için o kişilerin Kuran’ı anlamadığını Allah Bakara Suresinde bildirmiştir.

“Elif, Lam, Mim, Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir kitaptır. (Kuran’dan şüphe etmek müşrik alametidir) Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler (müminler Kuran’a şüphe duymadan inanır ve güvenirler) ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar. İşte bunlar, Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler bunlardır. Şüphesiz, inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için fark etmez; inanmazlar. Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde perdeler vardır. (rivayet kültürü ile yaşayanların kalpleri ve kulakları mühürlüdür, gözleri ile de görmezler) Ve büyük azab onlaradır. İnsanlardan öyleleri vardır ki: "Biz Allah'a ve ahiret gününe iman ettik" derler; oysa inanmış değillerdir. (Sözde) Allah'ı ve iman edenleri aldatırlar. (Şeyh, Gavs vs gibi sıfatlarla insanlara rivayet ve hurafe anlatarak onları kandırırlar) Oysa onlar, yalnızca kendilerini aldatıyorlar ve şuurunda değiller. Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylemekte olduklarından dolayı, onlar için acı bir azab vardır. (Allah adına her daim yalan söylerler, helalleri haram kılmaya çok meraklıdırlar, adeta birbirleri ile yarışırlar) Kendilerine: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın" denildiğinde: "Biz sadece ıslah edicileriz" derler. (bu kişilerin yüzünden Müslüman coğrafyada huzur ve sevgi kalmamıştır) Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler. Ve (yine) kendilerine: "İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin" denildiğinde: "Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?" derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama bilmezler. (Kuran’ın yeterliliğini anlatanları bilgisiz olmakla suçlarlar ve 72 ilme vakıf olmadan sen nasıl Kuran okursun derler) İman edenlerle karşılaştıkları zaman: "İman ettik" derler. Şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında ise, derler ki: “Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla) yalnızca alay ediyoruz." (Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına (belli bir) süre tanır. İşte bunlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almışlardır; fakat bu alışverişleri bir yarar sağlamamış; hidayeti de bulmamışlardır” (Bakara Suresi 1-16)

Bu kişiler edindikleri rivayet kültürünü bir kenara bırakıp Allah’ın Kitabına inanıp güvenmedikleri sürece asla Kuran’ı anlayamayacaklardır. Çünkü bu rivayet kültürü Kuran’ı anlamayı yasaklıyor. Kuran’ın anlaşılamayacak bir kitap olduğu zannındadırlar ve Kuran okumayı, araştırmayı, üzerinde tefekkür etmeyi bir nevi dinden çıkma, rivayet kültürü hocalarına ihanet etmek olarak düşünmektedirler.

“İşte bunlar, Allah'ın ayetleridir; sana bunları hak olmak üzere okuyoruz. Öyleyse onlar, Allah'tan ve O'nun ayetlerinden sonra hangi söze iman edecekler?” (Casiye Suresi, 6)

www.YanlisBilinenGercekler.com



21 Mart 2015 Cumartesi

KURAN'I ANLAMAK İÇİN AYETLERİN İNİŞ SEBEBİNİ BİLMEMİZ GEREKMEZ (SEBEB-İ NUZÜL)

Allah bizlere gönderdiği Kuran’dan bahsederken eşi benzeri olmayan, eksiksiz, doğruyu yanlıştan ayıran bir nur olduğunu söyler. Onun ipine sarıldığımızda bizleri en doğruya ulaştıracağı bilgisini de verir. Rabbimiz “her konudan nice örnekleri değişik ifadelerle verdik ki anlayasınız” dediğine göre Kuran ayetlerini de, bizzat verdiği örneklerle açıklar. Ayetlere göre yalnızca Kuran’a bakarak onu anlayabileceğimiz ve hayatımıza uygulayabileceğimiz gerçeğini de yine Kuran’dan anlarız. Allah çok açık ve net bir hüküm veriyor, ve şöyle buyuruyor;

Belki inkardan dönerler diye, AYETLERİ BÖYLE AYRINTILI BİR ŞEKİLDE AÇIKLIYORUZ. [Araf Suresi, 174]

Buradan da anlıyoruz ki, Kuran bizzat kendisini anlatan, açıklayan, eşi benzeri olmayan bir rehberdir. Günümüzde ayetleri anlama konusunda yaptığımız çabalara karşı farklı düşüncede ki din kardeşlerimiz, “Kuran’ın ayetlerini sizler okuyarak anlayamazsınız, doğru anlamak istiyorsanız, fıkıh kitaplarına, hadis ve rivayet kitaplarına, siyer kitaplarına, daha önce o konuda verilmiş kararlara gibi yüzlerce başka bilgilere başvurmamızı ve o kaynaklardan yararlanmamız gerektiğini savunurlar. Onlara göre, anlamaya çalıştığımız ayetin, NÜZUL SEBEBİNİ bilmek çok önemlidir. Yine bu kişiler, “Kuran da nüzul sebebi yazmaz” derler, dolayısıyla nüzul sebeplerini bilmek için rivayetlere bakmak gerekir, fikrini savunurlar. Gerçekten de bu düşünce doğru olabilir mi? Yani bir ayeti doğru anlayabilmek, ondan faydalanabilmek için o ayetin ne maksatla indirildiğini eğer bilmiyorsak bahse konu olay hakkında detaylı bilgi verilmemişse Kuran ayeti doğru anlamamız mümkün olmaz mı?
Kuran’ın detay vermediği, hükmün hangi nedenden dolayı indirildiğini, özellikle açıklamadığı konularda ne yapmalıyız? Bunu öğrenmek için rivayetlerden yardım mı almalıyız, yoksa Allah’ın, “sakın emin olmadığın bilginin ardına düşmeyin” ikazını hatırlayarak, yalnız Kuran’ın açıklandığı şekliyle mi anlamaya çalışmalıyız?
Allah eğer ayetin nüzul nedeninden özellikle Kuran'da bahsetmediyse bunun çok önemli bir nedeni vardır, önce bunu unutmayalım. Allah, bizleri asla emin olmadığımız kaynaklara muhtaç etmeyeceğine göre bizlere düşen Allah’ın açıkladıkları üzerinden ayetleri anlamaya çalışmak olmalıdır. Konuyu bir örnek ile daha iyi açıklayalım:

Ey Peygamber, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek, Allah’ın sana helal kıldıklarını niçin haram kılıyorsun? Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. [Tahrim Suresi, 1]

Yukarıdaki ayet çok açık ve net bizlere bir şeyler anlatıyor. Dikkat ederseniz konu hakkında detay bilgi vermiyor. Bizi de ilgilendiren konunun detayı değil, ayetten çıkarmamız gereken kıssadan hissedir.
Allah bu ayette çok açık bir şekilde anlaşıldığı üzere elçisini uyarıyor. Allah’ın haramlar arasında saymadığı bir konuda kendi aile içinde eşlerinin belki de geçici hoşnutluğunu sağlamak adına, Allah’ın helal ettiği bir şeye gerek kendine gerekse genel anlamda anlaşılacak bir konuda haram dediği bir durumda Allah tarafından uyarılıyor.

İşte bizlerin bu ayetten alacağımız ders bu kısmı. Yani helal ve haram koyan yalnızca yüce Allah’tır. Bu Allah’ın elçisi dahi olsa elçisi tarafından değiştirilemez.

Kuran’ı doğru anlamak için o konuyu bizzat Kuran’ın kendisine arz etmeliyiz. Allah bizlere indirdiği ayetinin anlaşılması için nüzul sebebini de indirmesi gerekseydi elbette onu da indirirdi.

Allah indirdiği Kuran’ı belirli bir dönem için değil, tüm zamana hükmetmek için göndermiştir.

(Ey Muhammed!) Her ümmetin kendi içinden üzerlerine bir şahit göndereceğimiz, seni de onların üzerine bir şahit olarak getireceğimiz günü düşün. SANA BU KİTABI; HER ŞEY İÇİN BİR AÇIKLAMA, DOĞRU YOLU GÖSTEREN BİR REHBER, BİR RAHMET VE MÜSLÜMANLAR İÇİN BİR MÜJDE OLARAK İNDİRDİK. [Nahl Suresi, 89]

Doğru yolu gösteren, rahmet yolunu açan rehber, Müslümanlara müjdeler veren bir nur, beşeri bir kaynağa muhtaç değildir.

www.YanlisBilinenGercekler.com