28 Şubat 2015 Cumartesi

KURAN'DA EVRİM TEORİSİNE DELİL AYET YOKTUR

Günümüzde bazı Müslümanlar, evrim teorisine inanan kesimlerin sayıca fazla olmalarından veya bu kişilerin genelde “bilim adamı” sıfatı taşıyor olmalarından yanlış yönde etkileniyor, bu nedenle de evrim teorisini savunma yanılgısına düşüyorlar. Oysa bu kişilerin ellerinde Allah'ın insanları evrimle yarattığına dair ne bilimsel bir delil var, ne de bu iddialarını Kuran'dan delillendiren herhangi bir ayet.

Evrim Teorisi'ni savunan Müslümanlar, Darwinizm'in tesadüf iddiasını görmezden geliyorlar

Evrim teorisinin Yaratılış ile çelişmediğini ileri sürenlerin en önemli yanılgısı, evrim teorisinin temel iddiasının “canlıların birbirlerinden gelişerek ortaya çıktığı” tezi olduğunu sanmalarıdır. Bu yanılgı içinde de, "Allah canlıları birbirlerinden evrimleştirerek yaratmış olabilir, bunda karşı çıkacak ne var?" diye düşünmektedirler. Oysa gözardı ettikleri önemli bir gerçek vardır: Evrimi savunanlar ile yaratılışı savunanlar arasındaki temel farklılık, "canlılar ayrı ayrı mı ortaya çıktılar, yoksa birbirlerinden gelişerek mi ortaya çıktılar" sorusu değildir. Asıl konu, "canlılar tesadüflerle ve doğa olaylarıyla mı oluştular, yoksa bilinçli bir şekilde mi yaratıldılar?" sorusudur.

Evrim teorisi, cansız maddelerin tesadüfler sonucunda biraraya gelerek, yine tesadüfen gelişen doğa olayları sonucunda canlılığın yapıtaşlarını ve nihayetinde canlılığı oluşturduğunu iddia eder. Farklı canlı türlerinin de, yine tesadüfler ve doğa olayları ile, hiç bir bilinçli müdahale ve plan olmadan ortaya çıktığını ileri sürer. Sonuçta, bu iddianın temelinde zaman, cansız maddeler ve tesadüfler yaratıcı güçler olarak kabul edilmektedir. Evrim teorisi hakkında çok az bilgi sahibi olan bir kişi dahi, Darwinist bilim adamların iddialarının temelini bu görüşün oluşturduğunu bilir.

Nitekim bu gerçek, Darwinistler tarafından da kabul edilmektedir. Darwinizm'in dünyadaki en önde gelen sözcülerinden olan, militan ateist Richard Dawkins, " Darwin bize entelektüel yönden tatmin olmuş birer ateist olabilme şansını verdi " derken, evrim teorisi denen inancın özetini yapmaktadır.

Evrim teorisinin hiçbir bilimsel delili yoktur

Evrim teorisinin iddiası "tesadüf" iken, bu teori ile İslam arasında bir "orta nokta" bulunamayacağı açıktır. Kaldı ki, böyle bir arayışa hiç gerek yoktur, çünkü evrim teorisinin hiç bir bilimsel dayanağı da bulunmamaktadır.

İlgili tüm bilim dalları, evrimin hiçbir zaman gerçekleşmediğini göstermektedir. Fosil kayıtları, farklı canlı sınıflarının küçük kademelerle birbirlerinden evrimleşerek ortaya çıktıklarını değil, aksine çok farklı canlı sınıflarının kendilerine benzer hiç bir ataları olmadan bir anda ve özgün yapılarıyla ortaya çıktıklarını göstermektedir. Ne sürüngenler kuşlara dönüşmüş, ne de balıklar kara canlısı haline gelmiştir. Her canlı sınıflaması kendi özellikleriyle ayrı ayrı yaratılmıştır.

Özellikle son 50 yıldır paleontoloji, mikrobiyoloji, genetik, karşılaştırmalı anatomi gibi bilim dallarında meydana gelen gelişmeler ve yeni buluşlar, evrim teorisinin doğru olmadığını, canlıların bugünkü farklı ve mükemmel formlarıyla aniden ortaya çıktıklarını ortaya koymuştur. Bu gerçek bilim dünyasında reddedilemez bir olgu haline gelmiştir. Bugün paleontoloji bilimi, dünya üzerindeki en temel canlı grupları olan "filumların" (yani eklembacaklılar, yumuşakçalar, omurgalılar vs. gibi en temel ve farklı hayvan sınıflamalarının) tamamına yakınının, "Kambriyen devir" adı verilen kısa jeolojik devirde hep bir anda aniden ortaya çıktıklarını göstermektedir.

Dolayısıyla, Allah'ın, yaratılışta evrim sürecini kullandığını iddia etmek için ortada hiçbir bilimsel neden de yoktur. Allah her canlı grubunu ayrı ayrı ve bir anda, "OL" emriyle yaratmıştır. Bilimin ortaya koyduğu bulgular bu gerçeği teyid eder nitelikte iken, ateizmin temeli olan evrim teorisine itibar etmek ve bu teoriyi "İslam'a uygun" hale getirmeye çalışmak, hem sebepsiz hem de son derece yanlış bir çabadır.



KURAN'DA HÜKMÜ KALKAN (NESHEDİLEN) AYET YOKTUR

Bakara Suresi 106. Ayete Göre Neshedilen Kuran Ayetleri Değil Mesaj yada Mucizelerdir.
Bakara 106. Ayette konuyu oluşturan “ayet” kelimesi Kuran’da 84 kez bu ayetteki kullanımı olan tekil şekli ile kullanılmıştır. Kuran’da ve arapçadaki kullanımı ile “ayet” kelimesi; “mucize” “delil” “işaret” “sistem” “ hüccet” “belge” ve “mesaj” gibi birçok anlam teşkil eder. Kuran’daki kullanımı da bu şekildedir. Kuran’da eğer Allah, Kuran ayetlerini anlatcak ve kastedecekse “ayet” kelimesinin çoğulu olan “ayat” kelimesini kullanır. Ayat kelimesi hem Kuran ayetlerini hem de delil gibi diğer anlamları kapsar ancak, Kuran’ın hiç bir yerinde tekil kullanımı ile Kuran ayetleri kastedilmez. Eğer Kuran’da tekil olarak ayet kelimesi geçiyorsa bu mutlaka delil, sistem, mucize gibi anlamlardadır. Kuran ayetleri kastedilecekse çoğul kelime olan”ayat” kullanılır, Kuran’ın bütününde bu detay çok mucizevi bir şekilde gözetilmiştir. Bakara 106. Ayette geçen “ayet” kelimesi de tekildir ve asla Kuran ayetleri konu edilmez. Dolayısıyla Kuran’dan “ayetlerin neshedilmesi (yani hükmünün kaldırılması) gibi bir şey söz konusu değildir.
Allah’ın ayetlerini etkisiz ve hükümsüz bırakmaya çabalayanlar var. Bakara Suresi 106. Ayette bahsedilen nesih konusu Kuran ayetleri arasında değildir, ayette bahsi geçen konu daha önceden yollanan mesaj (sistem) ya da mucizelerdir. Ancak, bağnaz ve Kuran’a güvenmeyen, Allah’ın ayetlerinin birbirini hükümsüz bıraktığı gibi şeytani bir konuya inanan insanlar var. Bu kişiler kendilerine "Müslüman" diyorlar ama Allah'ın Kitabına güvenmiyorlar.
Oysa Allah; Kitabının eksiksiz, tam, apaçık ve bizzat Kendisi tarafından açıklanmış mükemmel bir kitap olduğunu bildiriyor. Eğer Kuran ayetleri arasında nesih yani hükümlerin yürürlükten kalktığı gibi bir sistem olmuş olsa, Kuran (haşa) çelişkili ve hükümsüz bir kitap olurdu. Halbuki ayetler arasında hükmü kalkan hiç bir ayet yoktur, Kuran’ın bütün ayetleri kıyamete kadar geçerlidir, hem yazılı olarak hem de hüküm olarak bakidir.


26 Şubat 2015 Perşembe

KURAN’DA YANİ İSLAM’DA RECM VAHŞETİ YOKTUR

RECM (TAŞLAYARAK ÖLDÜRME) YAHUDİ-ARAP GELENEĞİDİR. İSLAM AHLAKI’NDA BÖYLE BİR UYGULAMA YOKTUR. 

İslam’a çeşitli sahtekarlıklarla recm vahşetini katmaya çalışanlar, çok büyük bir iftirayı yüklenmiş olmaktadırlar. Şu anda “İslami şeriat” adı altında İran, Afganistan Suudi Arabistan gibi ülkelerde uygulanan recm cezası hem İslam’a ve Kuran’a aykırıdır, hem de cinayettir. Bu ülkelerde söz konusu uygulama ile, açıkça İslam’ın adı kullanılarak cinayet işlenmektedir.

Zina edenleri öldürün. (1623-Tirmizî] [1601)

Evliyken zina edenleri taşlayarak (recmederek) öldürün. (1111-Buhârî] [1606-Buhari-Müslim-Tirmizi-Ebu Davud-Nesai-İbn Mace)

Bu sahte hadisler, Tevrat’ta geçen zina edenin taşlanarak öldürülmesi hükmünün Müslümanlığa dahil etmek ve recm (taşlama) gibi bir vahşeti makul göstermeye çalışmak adına uydurulmuştur. Söz konusu uydurmayı, hadis literatürüne dahil edebilmek için bir kısım sözde alimler, başka sahte hadisler uydurmaktan geri kalmamışlardır. Aşağıda birkaç örneğini göreceğiniz bu hadisler, recm cezasını makul gösterebilmek için Peygamberimiz (sav)’e, halifelere ve sahabelere yöneltilmiş iftiralarla doludur.

“Zina yapan evlilerin taşlanarak öldürülmelerini emreden ayet Hz. Ayşe’nin döşeğinin altındaki sayfada yazılı bulunuyordu. Peygamber ölünce Hz. Ayşe onun gömülme işlemleri ile meşgulken, evin açık kapısından içeri giren bir keçi, o sayfayı yedi. Böylece taşlayarak öldürme cezası Kuran’dan çıktı. Ama hükmü devam etmektedir.” (İbn-i Mace 36/194; Hanbel 3/61,5/131)

“Keçinin yemesi sonucu Kuran’dan çıkan taşlama ayetini Ömer Kuran’a tekrar sokmak istedi; ancak halkın dedikodusundan korktuğu için cesaret edemedi” (Buhari 53/5; 54/9; 83/3; 93/21; Muslim, Hudud 8/1431; Ebu Davut 41/1; Itkan 2/34).

“Cenab-ı Allah Muhammed (s.a.s)’i hak ile göndermiş ve O’na Kitab’ı indirmiştir. Recm ayeti de O’na indirilen ayetlerden idi. Biz bu ayeti okuduk, ezberledik ve anladık. Resulullah (s.a.s) recmi uyguladı, ondan sonra biz de uyguladık”. Korkarım, zaman geçince birileri çıkıp “Biz Allah’ın kitabında recmi bulamıyoruz” der ve Allah’ın indirdiği bir farzı terk ederek sapıklığa düşerler. Şüphesiz recm, Allah’ın kitabında, evli olmak, şahit, gebelik veya ikrar bulunmak şartıyla, zina eden kimse aleyhine bir haktır.” (Müslim, Hudûd, 15)

Halife Ömer’in recmi, Medine minberinden ilân etmesi, içlerinde bir çok sahabe bulunan cemaatten hiç birinin buna karşı çıkmaması, recmin sabit olduğunu gösterir. (Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, Ahmed Davudoğlu, Istanbul 1978, VIII, 350). es-Serahsî (ö. 490/1097)

İslam’a, Kuran’a Peygamberimiz (sav)’e ve sahabelere yöneltilmiş sayısız iftiralarla dolu olan yukarıdaki uydurma hadisleri detaylı inceleyelim:

Öncelikle Allah ayetleriyle, Kuran’ın İlahi koruma altında olan bir kitap olduğunu açıkça ifade etmiştir:

Hiç şüphesiz, zikri (Kur’an’ı) Biz indirdik Biz; onun koruyucuları da gerçekten Biziz. (Hicr Suresi, 9)

Elbette bu, bir Kur’an-ı Kerim’dir. Saklanmış-korunmuş bir Kitap’ta (yazılı)dır. (Vakıa Suresi, 77-78)

Şüphesiz, onu (kalbinde) toplamak ve onu (sana) okutmak Biz’e ait (bir iş)tir. (Rahman Suresi, 17)

Allah açıkça Kuran’ın koruyucusu olduğunu, ayetleri bir araya getirip onları saklayanın Kendisi olduğunu ayetlerinde belirtmiştir. Son indirilen vahiy olan Kur’an’ın ilahi bir koruma altında olduğunu yine Kur’an’ın kendisinden öğreniriz. Zira Kuran son Kitap olduğu için kıyamete kadar insanların hidayet bulmasına vesile olacaktır. Bu nedenle de son vahiy Allah tarafından koruma altına alınmıştır.
Nitekim bunu Yüce Rabbimiz, Peygamberimiz (sav)’e “Sana okutacağız, sen de unutmayacaksın.” (A’la Suresi, 6) ayetiyle vahyetmiştir. Bu ayetin de bildirdiği şekilde, Allah, Peygamberimiz (sav)’e okutulan hiçbir ayeti unutturmamıştır. Dolayısıyla Kuran’da unutulan veya eksik kalan bir ayet bulunması imkansızdır.
Zina ile ilgili ayeti keçinin yemesi iddiasında ise Allah’ın ayetinde “saklanmış ve korunmuş” bir kitap olarak tarif ettiği Kuran’dan bir ayetin çıktığı, bir başka deyişle -Haşa- Allah’ın ayeti koruyamadığı iddia edilmektedir (Allah’ı tenzih ederiz). Bu, başlı başına söz konusu ayetleri reddetmek, Allah’ın sözünden şüphe etmek ve dinden çıkmak anlamına gelir.

Dahası, uydurma hadisler ile Halife Hz. Ömer’e açık bir iftira yöneltilmektedir. Bu iftiraya göre, Hz. Ömer “Kuran’da olmayan bir hükmü biliyor, Kuran’da olmamasına rağmen Medine minberinde bunu bir ayet olarak açıklıyor, buna hiçbir sahabe karşı çıkmıyor, Hz. Ömer de dedikodudan “korktuğu” için bunu Kuran’a dahil edemiyor” gibi bir konuma getirilmektedir.

Kuşkusuz ki, Kuran’da olmayan bir hükmü “aslında bu Kuran’da vardı” diyerek Peygamberimiz (sav)’in halifesinin açıklıyor olması imkansızdır. Bu, Hz. Ömer’in, Kuran’ın korunmuş bir kitap olduğu gerçeğini reddettiği anlamına gelmektedir ki, bunun anlamı da Allah’ın hükmüne karşı gelmesi olacaktır (Hz. Ömer’i tenzih ederiz). Bu kuşkusuz sahte hadislerle Hz. Ömer’e yöneltilmiş çok çirkin ve büyük bir iftiradır.

Bununla birlikte, Kuran’daki bir ayetin korunmadığına dair minberde yapılan açıklamaya hiçbir sahabenin karşı çıkmadığı belirtilerek sahabelere de büyük bir iftira yöneltilmektedir. Böylesine sapkınca bir iddiaya sahabelerin tümünün şiddetle ve hemen Kuran’dan delil göstererek karşı koyacakları açıktır.

Hz. Ömer’e söz konusu sahte hadislerle yapılmış bir diğer çirkin iftira ise, “Kuran’da olduğunu düşündüğü bir hükmü, dedikodudan çekindiği için açıklayamadığı” iddiasıdır. Bu, söz konusu hadisi uyduran sahte alimlerin Allah’a, Peygamberimiz (sav)’e, halifelere ve sahabelere bakış açısının ne kadar çarpık ve korkunç olduğunu açıkça göstermektedir. Hz. Ömer, Peygamberimiz (sav)’i örnek almış, tüm hayatı boyunca Allah için yaşamış, bu uğurda çok çeşitli zorluklara göğüs germiş, Allah’a, Peygamber (sav)’e ve Kuran’a iman ve koruyuculuk konusunda ölümü göze almış salih bir Müslümandır. Hayatı boyunca kınayanın kınamasından, ölümden, savaşlardan, tehditlerden asla çekinmeyen, Allah’tan başka kimseden korkmayan bu üstün ve mübarek insanın “dedikodudan korktuğu için Kuran’dan çıkarılmış bir ayeti açıklamaktan çekindiği” izahı İslam ile alakası olmayan hasta bir beynin ürettiği kirli, iftira dolu bir açıklamadır.

Bütün bunların yanı sıra Recm adı verilen vahşet Kuran’da hiçbir şekilde yoktur.

www.YanlisBilinenGercekler.com



ALLAH'IN HÜKÜM OLARAK BİLDİRMEDİĞİ VAHŞETTİR, EMRETTİĞİ RAHMETTİR

Rabbimiz Kuran-ı Mübin’inde şöyle buyuruyor:

“O, ne güzel görmekte ve ne güzel işitmektedir. O'nun dışında onların bir velisi yoktur. Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz." (Kehf Suresi 26)

Tek hüküm kaynağı Kuran’dır ve Kuran eksiksiz, apaçık ve anlaşılır bir kitaptır. Bizzat Allah tarafından açıklanmıştır (Hud Suresi 1) İbadetlere dair tüm teşri hükümler Kuran’dadır. Bunun haricinde hüküm arayanlar batıldadırlar.

Allah’ın hüküm olarak bildirdiği her ne varsa insanlık için rahmettir ve insanlar için hayat kaynağıdır. Allah’ın Kuran’da bildirmediği ancak hurafelerle dine sokulmuş uygulamalar ise vahşettir. Allah’a ve Resulullaha karşı iftira edilerek uydurulan hükümler insanlar için bir fitnedir.

Recm (taşlayarak öldürme) gibi çirkin uygulamalar Kuran’dan bir hüküm değildir ve İslam ile bir ilgisi olmadığı her fırsatta anlatılmalıdır. Geleneksel bir anlayışla rivayet kültürünü dinin kaynağı zannedenler aslında İsrailiyat denen bir dini yaşamaktadırlar. Kendine Müslüman diyen her kes bir an evvel Kuran’daki hükümlere kendini teslim etmeli ve Kuran harici her hükmü şiddetle reddetmelidir. Allah tek hüküm sahibidir (Yusuf Suresi 40), Allah hükmedenlerin hakimidir (Tin Suresi 8), kimseyi hükmüne ortak etmez (Kehf Suresi 26)

www.YanlisBilinenGercekler.com



24 Şubat 2015 Salı

PEYGAMBERİMİZİN TEK ŞİKAYETİ ÜMMETİN KURAN'I TERK ETMESİDİR.


Rabbimiz Kuran’da Resulullah’ın güzel örneklerinden (Ahzap Suresi 21) üstün bir ahlaka sahip olduğundan (Kalem Suresi 4) ve alemlere rahmet olarak gönderildiğinden (Enbiya Suresi 107) bildirir. Dünyadaki tüm topluluklara örnek olan Resulullah İslam’ı anlatırken bir çok zorluklarla karşılaşmış, fiziki ve manevi baskı ve işkencelerle imtihan edilmiştir. Ancak bu zorluklara rağmen Kuran’da Hz. Peygamber’in hiç bir şikayeti ve insanlara karşı olumsuz bir tavrı olmamıştır. Peygamberimizin tek şikayeti "Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terkedilmiş (bir kitap) olarak bıraktılar." (Furkan Suresi 30) demek olmuştur.

Herhangi bir insanın bu şikayeti yapması mümkün değildir, çünkü Kuran henüz nazil olmuş ve peygamberin kavmi de zaten yanlarındaki resule tabi olmuş ve Kuran ile amel ediyorlar. Böyle bir ortamda Peygamberimizin bu şikayetinin kendi kavmine değil ileride yaşayacak ümmetlere olduğu anlaşılıyor. Resulullah’ın gözetiminde Kuran Ahlakının yaşandığı bir dönem, elbette Kuran’ın terk edilmesinin söz konusu olmayacağı bir dönemdir. Aradan geçen 1400 yıldan sonra dönüp baktığımızda, oluşturulmuş rivayet kültürü ve Kuran’ın gerçekten terk edildiği, yerine hurafelerin, Resulullah adına söylenen yalan ve bidatlerin yaşandığı bir din görüyoruz.

Peygamberimizin Furkan Suresi 25.ayetteki tek şikayeti günümüzde en yoğun şekli ile yaşanıyor. Kuran Allah’ın Hak kitabıdır, bizzat Allah tarafından açıklanmış ve mufassal olmasına rağmen, Kuran’ı terk etmek istemeyen, Kuran, dinin yaşanması için yeterlidir ibadetlere dair her şey Kuran’da vardır diyenler tekfir ediliyor, dini bozmakla ve ajan olmakla suçlanıyorlar. Peygamberimizin şikayetini biz de buradan yineliyor ve kavmimize diyoruz ki; Kuran’ı terk etmeyiniz, Kuran Allah’ın sözleridir, Allah yalnızca doğruları söyler, Kuran asla şüphe içermez, Rabbimiz eksik, anlaşılmayan, şüphe içeren kılavuz yollamaz...

www.YanlisBilinenGercekler.com



23 Şubat 2015 Pazartesi

ALLAH BİZLERİ YALNIZCA KURAN'DAN SORGUYA ÇEKECEKTİR

Rivayet kültürü mensuplarına göre din için Kuran yeterli değildir, ilave olarak rivayetler de gereklidir ve hatta bu rivayetler Kuran gibidir ve ilahidirler. Oysa Kuran’a göre bu iddia doğru değildir ve hatta Allah’a karşı bir muhalefet ve başkaldırıdır. Allah Kuran’da kullarının hadislerden ya da fıkıh kitaplarından değil, sadece Kuran’dan sorumlu olduğunu bildiriyor. Eğer sorumlu olduğumuz kitap yalnızca Kuran ise, bu demektir ki İslam adına oluşturulmuş diğer kaynaklar ve kitaplar bizim için sorumluluk alanı değildir.

Allah, vahiy ettiği Kitabını kıyamete kadar koruyacağını, içinde hiçbir çelişki ve tutarsızlık olmadığını ve bizzat Kendisi tarafından açıklandığını bildirmiştir. Buna karşın rivayetlerle oluşturulmuş kültürün ve fıkıh kitapların doğruluğuna dair hiç bir delilimiz yoktur, bilakis bu kaynakların tarihin karanlıklarından gelen uydurmalarla, sosyal, siyasal, kültürel vs yalanlar ve etkilerle oluşturulduğu bilinmektedir. Kendi içlerinde ve benzer kaynaklarla binlerce çelişki ve tutarsızlık olan bir kaynak asla dinin kaynağı olamaz. Dine dair kaynak yalnızca İlahi olmalıdır, yanlış barındırmayan, insan hayatına hitap eden, ibadete dair, emir ve yasaklara dair her konunun insana uygun olması gerekir. Bu özelliklere sahip tek kaynak Kuran’dır.

Sünni ve Şii kültürlerle oluşturulan binlerce sayfalık kitaplar dinin kaynağı değildirler, çünkü içlerinde Allah’ın vahyi olan Kuran’a uygun olmayan konular ve rivayetler barındırırlar, eğer bir kaynağın içerisinde yanlış, yalan ve asıl kaynağa muhalif konular varsa bu kaynak dini yaşamak isteyen kişi için hep şüphe olacaktır. Ancak bu kaynakları tümden reddetmek yerine her detayı Kuran’a arz edip doğru olup olmadığını, Kuran’a muhalif içerik teşkil edip etmediğini anlayabiliriz. İslam’a dair tek teşri kaynağı (hüküm bildiren kaynak) Kuran’dır, helaller ve haramlar, ibadet yöntemleri sadece Kuran’dadır. Kuran harici kaynakları bu bilgiler ışığında değerlendirebiliriz. Hz Peygamberin sosyal hayata dair elbette yaşadığı, yıllarca öğütlediği ve örnek olduğu konular vardır, bunların hiç birini bu kaynaklardan şüphe ediyoruz ve dinin hüküm kaynağı kabul etmiyoruz diyerek bir kenara atamayız, Kuran’a uygun olanların Hz Peygamber’den gelen bilgiler olduğuna -eğer hüküm beyan etmiyorsa- hüsnü zan ederiz.

"Sizin Allah'tan başka taptıklarınız, Allah'ın kendileri hakkında hiç bir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın ad olarak adlandırdıklarınızdan başkası değildir. HÜKÜM, YALNIZCA ALLAH’INDIR. O, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler." (Yusuf suresi 40)

Allah hakimlerin hakimidir ve dine dair hükümleri yalnızca O verir, bizleri de yalnızca Kuran’dan sorumlu tutmuştur, ahirette herkes tek başına Rabbimize hesap verecektir, rivayetler bizi o anlarda zor durumda bırakabilir ama Kuran’ın nuru ile Rabbimize verecek cevabımız bize yardımcı olacaktır.

Ve şüphesiz o (Kur'an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız. (Zuhruf Suresi 44)

www.YanlisBilinenGercekler.com


22 Şubat 2015 Pazar

KURAN ALLAH’IN KORUMASI ALTINDADIR. RİVAYET İLE DEĞİL VAHİY İLE GELMİŞTİR

İslam dünyasındaki sünni ve şii kültürde, Kuran’ın günümüze kadar nasıl geldiğiyle ilgili yaygın kanaat şöyledir: Hz. Muhammed, Yüce Allah’tan aldığı vahyi güvendiği sahabelere ezberletmiş, bir takım kemik parçalarına, deri ve parşömen parçalarına dağınık halde yazılı olarak muhafaza edilmiştir. Elçinin vefatından sonra ise önce Ebubekir tarafından çeşitli sahabelerin evlerinde parçalar halinde bulunan bu materyaller derlenerek kitap haline getirilmiş sonrasında Ömer tarafından çoğaltılması sağlanmış ve yeni Müslüman olmuş coğrafyalarda yaşayan insanlara bu nüshalar ulaştırılmıştır.
Rivayet ve hurafe kültürü, Kuran’ın Allah’ın resulü Hz. Muhammed’in vefatından sonra kitap haline getirildiğini iddia eder.
Peki Kuran’da bu durum nasıl anlatılıyor. Kuran gerçekten Hz. Peygamberin vefatından sonra mı kitap haline getirildi? Konu ayetlerde şöyle geçiyor;
“Onu (Kuran’ı, kavrayıp belletmek için) aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip- durma. Şüphesiz, onu (kalbinde) toplamak ve onu (sana) okutmak Bize ait (bir iş)tir. Şu halde, Biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu izle. Sonra muhakkak onu açıklamak Bize ait (bir iş)tir.” (Kıyamet Suresi, 16-19)
“Eğer o Peygamber bazı sözler uydurup bize isnat etmeğe kalkışsaydı muhakkak ki biz onu kuvvetle yakalar (ve ondan intikam alırdık). Sonra da muhakkak ki, onun kalb damarını keserdik. O zaman sizden hiç kimse O’nu koruyamaz” (Hakka Suresi, 44-47)
“Sana okuyacağız ve sen Allah’ın izni ile unutmayacaksın.”(A’la, 87/6)
Kuran’ın birçok ayetinde Allah’tan aldığı vahyi bizzat Hz. Muhammed’in kitap haline getirdiğine dair bilgiler vardır. Bu gerçek Müzzemmil suresinde şöyle geçiyor;
Müzemmil Suresi, 4.ayet:
Ev zid ‘aleyhi ve rettil-il-kur’ane tertiylen
Kuranı belli bir düzen içinde (tertil üzere) düzenle
Rettil: Düzenlemek, ayarlamak, yoluna koymak, hazırlamak, düzeltmek, halletmek; planlamak, kararlaştırmak, sıralamak, sıraya koymak, aranje etmek…
Re-te-le birlikte marş eden ordu birlikleri için kullanılır. Ordu birlikleri rütbe sırasına göre düzenlenir. Bu kelime güzel dizilmiş dişler için de kullanılır.
Tertiylen: Doğru düzenleme, doğru ayarlama; doğru diziliş, iyi düzen, tertip, sıra, sıralama, hazırlık, aranjman, anlaşma, plan
Bu kadar açık bir şekilde Hz. Peygamber sağken ve bizzat onun gözetim ve denetiminde ayet ve surelerin düzenlenmesi durumu varken, rivayet kültürünün zayıf kaynaklarına güvenip, Kuran’ın elçinin vefatından sonra kitap haline getirildiğini söylemek çok yanlış olacaktır.
Allah’ın açık emri varken, Hz. Muhammed’in bu düzenleme emrini haşa yerine getirmeyip sahabeden başka birilerinin bu işi tamamladığını söylemek açıkça büyük bir yanılgıdır.
Bu konuda o döneme atıf edilen mazeretlerin de önemi yoktur. Vahyi ( Kuran’ı ) kitap haline getirip, tebliğ işlemini yapmak en önemli işlerden biridir Resulullah için. Bunu yaparken dönemin imkanlarını bahane olarak sayılması da çok doğru olmaz. Başlangıçta evet ama daha sonra Müslümanlar ekonomik olarak rahat bir duruma gelmişler ve Mısır’dan papirus veya Çin’den kağıt getirtebilecek durumdaydılar. Uluslararası ticaret yapan insanların bu materyallere ulaşamayıp ayetleri kemik veya dal parçalarına yazdığını söylemek ancak rivayet kültürünün mantığına uyar. Mekke’de Kabe duvarlarına Arap şairlerinin muallakaat adını verdikleri şiir yazılı kağıtları sergiledikleri bizzat aynı kaynaklarda anlatılır. Rivayet kültürü böylece kendi kendini yalanlamış oluyor.
Tur Süresi 2. ayet:
Ve kitabim mestur
Ve Satırlaştırılmış Kitaba
Bu ayette de Kuran’ın satırlaştırılmış/kitaplaştırılmış olduğu çok açıktır…
Kalem Suresi 1: Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına ki
Tur 1-3 Tûr’a, yayılmış ince deri sayfalara düzenle yazılmış kitaba
Bu ayetlere ne diyeceğiz. Neden hadislerde geçen kemik parçalarından bahseden ayetler yok?
“Hayır, şüphesiz o yüce kağıtlarda yazılı olan ve isteyenin üzerinde tezekkür edeceği bir öğüttür.”(Abese, 80/11-14)
Ayrıca Allah zaten vahyini bitirmeden Hz. Muhammed’i vefat ettirmeyeceği açıkken, elçinin devam eden vahyi bekleyerek Kuran’ı kitap haline getirmemesi de düşünülemez.
… Bugün size dininizi olgunlaştırdım, size nimetimi tamamladım ve size din olarak islam’ı beğendim… (Maide Suresi, 3)
Kuran’a yüzlerce ayette ”KİTAP” olarak tasvir edilmesi açısından da bakarsak çok net olarak görürüz ki Allah’ın kelamı Kuran, Hz. Muhammed’in vefatından önce bizzat elçi tarafından kitaplaştırılmış ve son noktası konulmuş ilahi mesajdır. Kuran bunun en büyük şahididir. Rivayet kültürünün hikayelerine inanmak zorunda değiliz. Biz en doğru bilgiye bizzat Allah’ın kelamından ulaşmakla sorumluyuz. KURAN RİVAYET DEĞİL, VAHİYDİR VE KORUYUCUSU DA BİZZAT ALLAH’TIR...



21 Şubat 2015 Cumartesi

İSLAM'A DAİR TÜM FETVAYI ALLAH VERİR. TEK FETVA MAKAMI ALLAH'TIR. VE TÜM FETVA KURAN’DADIR. İSLAM, ALLAH’IN KURAN’DA AÇIKÇA İZAH ETTİĞİ FETVALARLA YAŞANIR.

Kadınlar konusunda senden fetva isterler. De ki: "Onlara ilişkin fetvayı size Allah veriyor… [Nisa Suresi, 127]
Fetva; her hangi bir dini konuda, konuyla ilgili izahatta bulunmak, gerekli ve detaylı açıklamayı yapmak demektir. Allah; Kuran’da hüküm verdiği konularda açık ve anlaşılır bir izahatta bulunmuştur. Bu hükümler konusundaki fetvayı da yine Kendisi vermiş, kullarına bırakmamıştır.
Allah Kuran’ın birçok ayetinde, Kuran’ı bizlere her şey için bir açıklama ve bizlere hidayet ve rahmet olsun diye gönderdiğini bildirir. Enam Suresinin 38. ayetinde de “BİZ KURAN’DA HİÇBİR EKSİK BIRAKMADIK” diye buyurarak bizleri uyarır. Yine Enam Suresinin 57. ayetinde yalnızca kendisine vahyedilene uyan Peygamberimiz çok önemli bir açıklamada bulunur ve “hüküm ancak Allah’ındır. O hakkı anlatır ve O, doğru hüküm verenlerin en hayırlısıdır” diyerek Kuran’da Allah’ın verdiği hükmü en güzel bir şekilde anlattığını ve izah ettiğini bizlere bildirir.
Enbiya Suresi 45. Ayetinde Allah, “deki onlara” diye bizlere elçisinin bir söz söylemesini ister ve elçi der ki; “ben sizi ancak vahiyle uyarıyorum.” Sizce açıkça verilmemiş hükümlerle uyarı olur mu? Buradan da anlıyoruz ki, Rabbimiz her konuda fetvasını Kuran ile bizlere açıkça Kendisi vermiştir. Onun içindir ki bizlerin Kuran’dan başka fetva makamı araması Allah’ın hükümlerini yeterli görmeyip Kuran’ın sınırlarını aşmamıza neden olur.

Allah Kuran’ın bazı ayetlerinde bizleri bu konuda uyarır ve Allah’ın sınırlarının Kuran olduğunu anlatır. Örneğin Bakara Suresinin 229. Ayetinde “Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa işte onlar zalimlerdir” diye buyurur Rabbimiz. Tevbe Suresinin 112. ayetinde de müjdelenecek olan kullarından bahsederken “ONLAR ALLAH’IN SINIRLARINI KORUYANLARDIR” diyerek Allah’ın sınırlarının Kuran ile belirlendiğini asla Kuran’ın sınırlarını aşamayacağımızı anlatır bizlere Rabbimiz. Allah bu konuyu daha iyi anlayabilmemiz için de Zuhruf Suresinin 44. Ayetinde “Kuran’dan sorumlu tutulacaksınız” diye buyurarak açık ve net hükmünü verir. Demek ki sorumlu olduğumuz inancımız Kuran ile sınırlandırılmış ki bizleri yaratan Allah, Kuran’dan sorumlu tutacağını bizlere bildiriyor. Unutmayalım ki bizlere gereken açıklamayı yapmadan ve bizlerin ihtiyacı olan fetva detaylı bir şekilde Kuran’da verilmeden Allah bizleri asla sorumlu tutmaz.

Ne yazık ki “fetva makamı” konusu İslam dünyasının mezheplere bölünmesine sebep olduğu gibi onların bile kendi içlerinde bölünmesine ve dinin gittikçe zorlaşmasına neden olmuştur. Elbette bu konu ilk başlarda, iyi niyetlerle topluma bilgi vermek amacıyla başladıysa da ne yazık ki günümüzde “dinin sınırlarını aşmasına” ve Allah’ın hiç bahsetmediği konuları sanki dinin içindeymiş gibi gösterilmesine neden olmuştur.

İslam toplumunda “FETVA” konusu öyle yanlış anlaşılmış ve toplum din adına öyle yanlış yönlere çekilmiş ki, adeta Kuran’ın yanına, onun açıklayıcısı dedikleri kitaplar ortaya çıkartılmıştır. Birde “Kuran’ı herkes anlayamaz, Kuran’da her bilgi açıklanmamıştır” diye toplum inandırıldığı için ilk müracaat yeri Kuran olması gerekirken fıkıh kitapları olmuş. Tabi her mezhep kendi fıkıh kitaplarını yazmış böyle olunca da Kuran ne yazık ki yüksek bir yere asılarak farkında olmadan terk edilmiş.


Kendilerini fetva makamında görenler şunu iyi bilmelidirler, verecekleri fetva Kuran ayetlerine uygun değilse ve hatta muhalifse veya ekleme-çıkarma içeriyorsa onları Allah çok şiddetli tehdit ediyor, peygamberini tehdit ettiği gibi:

"Eğer o, bize karşı bazı sözleri uydurup söylemiş olsaydı. Muhakkak onun sağ elini (bütün güç ve kudretini) çekip alıverirdik. Sonra onun can damarını elbette keserdik. O zaman, sizden hiç kimse araya girerek bunu kendisinden engelleyip uzaklaştıramazdı. Çünkü o (Kur'an, Allah'tan sakınan) muttakiler için bir öğüttür." (Hakka Suresi 44-48)

Din Allah’ın dinidir. O’nun hükümleri konusundaki FETVAYI da verecek yine Allah’tır. Allah’ın yemin ederek kolaylaştırdığı dini ellerimizle beşeri ilavelerle ve Allah’ın vermediği fetvalarla zorlaştırmayalım, bunun hesabını veremeyiz.



16 Şubat 2015 Pazartesi

KURAN'A GÖRE SARHOŞ OLAN İÇİN DÜNYEVİ CEZA YOKTUR

Rivayet kültürünün uydurulmuş hurafelerinden birinde şöyle deniyor; İçki içmede beşinci kez ısrar edenleri öldürün.” (1643-Ebû Dâvud-Tirmizî) 

Oysa Allah, sarhoş olanın namaz kılması için tek şart olarak, bu durumundan kurtulması gerektiğini bildiriyor. Ayette Rabbimiz şöyle buyuruyor; 

Ey iman edenler Siz sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye ve cünüp iken de - yolcu olan müstesna- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. (Nisa Suresi 43)

Müslüman hata yapabilir, sarhoş olabilir ama bu durumda bile olsa Rabbimiz o kişinin ne dediğini bilecek duruma gelince hemen namazını kılması gerektiğini bildiriyor. Kuran’da Allah sarhoş olmanın cezasından bahsetmemiş ve buna dair had cezası uygulanacağına dair de bir hüküm koymamıştır. Allah’ın hüküm olarak bildirmediği bir konu hakkında hüküm beyan etmek Müslümana yakışmaz, haddi de değildir. Ne mezhep imamları ne müçtehit adı altındaki kişilerin Allah’ın hüküm olarak bildirmediği bir konuda beyan etme yetkisi yoktur. Böyle bir şey Allah’a karşı büyüklenme ve şirk olur.

Rivayetlerle din olmaz, teşri kaynak sadece Kuran’dır.

www.YanlisBilinenGercekler.com



KURAN'A GÖRE DİNDEN DÖNEN İÇİN DÜNYEVİ CEZA YOKTUR

Ve de ki: "Hak Rabbinizdendir; artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. (Kehf Suresi 29) 

Bir insanın iman etmesi için her türlü hakikatler ve deliller gözler önündedir. Rabbimizin ayette buyurduğu gibi “dileyen inanır, dileyen inkar eder”. Bir insan hayatının bir döneminde inançsız olup daha sonra iman edebilir. Ya da sonsuz güzel bir hayattan vazgeçerek Müslümanlıktan tekrar inkara dönebilir. Allah bu vazgeçmenin karşılığını ahirete ertelemiştir ve dünyada bir ceza öngörmemiştir.

Ancak Kuran harici hüküm kabul eden rivayet kültürüne göre, dinden dönen kişinin hemen öldürülmesi gerekir. Mürtedin cezası, eğer tevbe etmezse öldürülmektir: "Dinini değiştireni öldürün" (Buhârî, Cihâd, 149)

Allah’ın hükmü olmayan bir uygulama elbetteki büyük bir zulümdür. Dinden dönenin öldürülmesi şeytanidir, çünkü İslami değildir, İslami olmayan insani de değildir. Belki bu kişi daha sonra tövbe edip iman edecek ve mümin bir kul olacak. Öldürülürse hem tövbe etme fırsatı elinden alınmış olacak hemde inkar üzere ölecek onu öldüren de böyle bir hüküm olmadığı için katil konumunda olacaktır. Kuran apaçık bir kitaptır ve İslama ait tüm hükümler ondadır. Kurani olmayan şeytanidir.

www.YanlisBilinenGercekler.com



PEYGAMBERİMİZ TERTEMİZDİ

Müslümanlara en güzel örnek, Rabbimizin insanlar için son peygamber olarak gönderdiği Peygamberimiz Hz.Muhammed'dir. Peygamberimizin temizliği de tüm Müslümanlara örnektir. Allah, Kuran'da Peygamberimize şöyle buyurmuştur:

``Ey bürünüp örtünen, Kalk (ve) bundan böyle uyar. Rabbini tekbir et (yücelt) Elbiseni temizle. Pislikten kaçınıp-uzaklaş.`` (Müddessir Suresi, 1-5)

Peygamberimiz de bir hadisinde, çokça temizlenen müminlerin, kıyamet gününde de diğer insanlardan nurlarıyla ayrılacaklarını bildirmiştir:

``Benim ümmetim kıyamet gününde yüzleri parlak, elleri ve ayakları nurlu olarak haşrolunacaktır. Herkes gücünün yettiği kadar bu parlaklığı arttırsın.`` (Hutbeler: Temizlik)

Düşüncelerinin ve kalplerinin temizliği kadar bedenlerinin, giysilerinin, yaşadıkları mekanların ve yedikleri yiyeceklerin temizliği de Müslümanların en belirgin özelliklerindendir. Bir Müslümanın saçı, eli, yüzü, kısacası tüm bedeni daima tertemizdir. Kıyafetleri her zaman temiz, bakımlı ve düzgündür. Çalıştığı veya yaşadığı mekanlar da Müslümanlara yakışır bir şekilde her zaman derli toplu, temiz, hoş kokulu, havadar ve ferahlık verici olur.

Allah, Müslümanlara kıyafetin temiz olmasını emretmiştir. Resulullah yaşadığı dönemde modaya en uygun, en modern ve o dönemin en uygun kıyafetini giyerdi. Kıyafet stili İslamın düşmanları ile aynıydı, sarık vs gibi... Peygamberimizin bu özelliğinden anlaşılan odur ki; kıyafet konusunda temiz ve titiz olmak İslamidir ancak kimseyi "şu kıyafeti giyeceksin" diye zorlamak islami değil.



ALLAH KURAN'DA SORUYOR

ALLAH KURAN'DA SORUYOR
Kendilerine okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır. [Ankebut Suresi, 51]

ALLAH'IN BU SORUSUNA CEVABINIZ NE?

Uydurulan, yanlış nakledilen, saptırılan, kişilerin kendi isteklerine göre yorumlanan binlerce hadis şu anda İslam dininin en önemli kaynağı olarak kabul edilmektedir. İslam dini yüzlerce fırkaya bölünmüş, birbiriyle tamamen çelişen yüzlerce ayrı din oluşturulmuştur.

Birçok Müslüman kardeşimiz dinin gerçeğinin bu olduğunu zannederek bilmeden bunu uygulamakta, sahih olmayan pek çok hadisi gerçek zannetmektedir. Oysa Kuran, dinin her alanda yaşanması için yeterli bir kitaptır. Kuran bizzat Allah tarafından açıklanmış, mufassal, mübeyyin ve apaçık bir kitaptır. Dinin tek kaynağıdır.

Kuran’da Peygamberimizin Rabbimiz’e yönelttiği tek şikayeti İslam aleminin Kuran’ı terk edilmiş bir Kitap olarak, bir kenara bırakmalarıdır:

“Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur’an’ı terk edilmiş (bir Kitap) olarak bıraktılar.” (Furkan Suresi, 30)

Rabbimiz Kuran’ı korumuştur ve bu Müslümanlar için yeterlidir. Kuran korunduğu ve değişmediği için hurafeciler asla Kuran’ı hurafelerine dayanak olarak kullanamamış, zorlaştırmaya çalıştıkları İslam dinine Kuran’dan hiçbir delil getirememişlerdir. Dolayısıyla da hurafelerini sürekli mevzu (sahte) hadislerle delillendirmeye çalışmışlardır. Çünkü Kuran’da tüm Müslümanların birleşeceği tek yol, tek tarif ve tek akıl vardır.

Allah'ın sözü olan Kuran'da bir insanın yaşamının her anında gereksinim duyacağı temel bilgilerin tümü verilmektedir.

Allah'ın Kuran'da tarif ettiği Müslümanlık anlayışında insanın dinin hükümlerini kayıtsız şartsız kabul etmesi, kendisine yalnızca Allah'ı Rab edinmesi ve O'ndan başka bir yol gösterici edinmemesi, yaşamının her evresinde Allah'ın gösterdiği ve hoşnut olacağı şekilde yaşaması esastır. İşte böylesine bir iman ve ahlak anlayışında insan içinde yaşadığı toplumun din adına türettiği çarpık ve batıl inançların, atalarından öğrendiği dini bilgilerin körü körüne peşinden gitmez. Yani hem Kuran'ın Allah Katından hak bir kitap olduğunu kabul edip, hem de "atalarından" kalma Kuran dışı yaşam felsefesine uymaz. Tek ölçü ve yol olarak yalnızca Kuran'ı yaşam rehberi edinir. Çünkü Kuran, bir Müslüman için hayatının her alanında yeterli bir kaynaktır.

www.YanlisBilinenGercekler.com




10 Şubat 2015 Salı

RİVAYET KÜLTÜRÜNE GÜVENİLMEZ. TEK GÜVENİLİR KAYNAK KURAN'DIR

Kendilerine okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır. (Ankebut Suresi 51) 

Dine dair her konuyu Allah Kuran’da çok detaylıca ve bizzat Kendisinin açıkladığını bir ayette şöyle bildirir: 

Elif, Lam, Ra. (Bu,) Ayetleri muhkem kılınmış, sonra hüküm ve hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından birer birer (bölüm bölüm) açıklanmış bir Kitap'tır (Hud Suresi 1)

Allah; Kuran’da ayetleri Kendisinin açıkladığını bildirmesine rağmen insanlardan bir kısmı başka kaynak ve başka hüküm kitapları ediniyorlar. Üstelik bu düşüncelerine kaynak dedikleri de güvenilmez rivayetler olmasına rağmen. Rivayetlerle din olmaz çünkü dini hükümler, doğruluğu belli olmayan kaynaklardan beslenirse bu ilahi bir sistem olmaz. Bu görüşe itiraz edenler, rivayetlerin de vahiy gibi olduğunu söylemektedirler. Rivayet kültürü ile hüküm olur kanaatinde olup “rivayetlerle din olmaz” görüşüne itiraz edenlerin en sağlam dedikleri ve yüz binden çok kişi tarafından duyulduğu ve nakledildiği söylenen ve en sahih olan “veda hutbesi” dahi en az üç değişik şekliyle rivayet edilmiştir.

Bu üç nakil görünürde pek farklı değilmiş gibi olsa da barındırdıkları anlamlar ve taşıdıkları ifadeler açısından birbirlerinden çok farklı olup dine hangisinin temel teşkil edeceği konusunda önemlidirler. Hadislerden ve sünnetlerden hüküm çıkacağını iddia edenler "Size izleyeceğiniz iki şey bırakıyorum: Kuran ve benim Sünnetim." Rivayetini benimsemişler ve Peygamberimize ithaf edilen başka uydurma rivayetlerle de destekleyerek Kuran’a alternatif olarak görmüşlerdir. Daha ziyade Şia görüşüne yakın olanlar ise, "Size Kuran'ı ve aile halkımı (ehli beyt) bırakıyorum." Rivayetini benimsemiş ve benzeri rivayetlerle 12 imam kültürünü oluşturmuşlardır. "Size Kuran'ı bırakıyorum; onu izlemelisiniz." Rivayetine ise bu iki grup da pek sıcak bakmazlar çünkü bu versiyona göre edindikleri rivayet kültürünü reddetmeleri ve yalnızca Kuran’dan hüküm çıkarmaları gerekmektedir.

Allah’ın Kitabını yetersiz görmek ve doğruluğu belli olmayan rivayetlerle dini yaşamaya çalışmak bir Müslümana yakışmaz. Hükmü yalnızca Allah verir, resuller de Allah’ın Kitaplarına tabidirler. Allah her şeye Kadirdir, hüküm de din de O’nundur.

“O, ne güzel görmekte ve ne güzel işitmektedir. O'nun dışında onların bir velisi yoktur. Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz." (Kehf Suresi 26)

www.YanlisBilinenGercekler.com



7 Şubat 2015 Cumartesi

KURAN'A GÖRE KABİR AZABI YOKTUR

Sur'a üfürülmüştür; böylece onlar kabirlerinden (diriltilip) Rablerine doğru (dalgalar halinde) süzülüp-giderler. Demişlerdir ki: "Eyvahlar bize, uykuya-bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip-kaldırdı? Bu, Rahman (olan Allah)ın va'dettiğidir, (demek ki) gönderilen (elçi)ler doğru söylemiş". [Yasin Suresi, 51-52]

Bu ayette inanmayanların şaşkınlık içinde kalkmasıdaha önce bir azap yaşamadıklarını gösteriyor. Eğer bir işkence veya azap yaşasalardı her şeyi anlamış olacakları için sonrasında şaşkınlık içinde olmayacaklardı. Aynı zamanda Allah'ın dininin gerçek olduğunu da o anda anlıyorlar. Öncesinde bir azap olsaydı dinin gerçek olduğunu zaten biliyor olurlardı ve bunu anladıklarında şok yaşamazlardı.

Ayrıca ölümden sonra zaman, hafıza ve hisler yoktur. Birisi öldüğünde, öldüğü an ile kalktığı an arasında zaman geçmez. Bunun göz açıp kapayınca kadar olduğunu Allah ayette bildiriyor:

Göklerin ve yerin gaybı Allah'a aittir. (Kıyamet) Saatin(in) emri de yalnızca (süratli) göz açıp kapama gibidir veya daha yakındır. Şüphesiz, Allah her şeye güç yetirendir. [Nahl Suresi, 77]

Dolayısıyla ölüm anı ve kalkma anı arasında bir azap yoktur. Eğer olsaydı apaçık ve eksiksiz olan Kuran ile Allah bildirirdi.

www.YanlisBilinenGercekler.com



6 Şubat 2015 Cuma

KURAN’A GÖRE KADIN ERKEK AYNI ORTAMDA BULUNABİLİR

Kuran'a göre insanlar davetlerde, akrabalarının veya dostlarının evlerinde hep bir arada bulunabilirler, yemek yiyip sohbet edebilirler. İsterlerse haremlik-selamlık da yapabilirler ama bu, kişilere bırakılmıştır. Kuran sosyal hayatı yönlendirirken çok serbestiyetçidir.

Allah; dostların davetini, arkadaşların toplantısını, o toplantılarda yemek yiyip Allah’ı anmayı teşvik ediyor. Elbette ki bu toplantılarda, yemeklerde, davetlerde kadınlar ve erkekler aynı ortamlarda bulunuyorlar ve aralarında sosyal bir ilişki gerçekleşiyor. Aynı masada yan yana oturan kişiler doğal olarak sohbet edecek ve birbirlerinin hatırını sorup, günlük olaylardan bahsedecekler. Allah, erkeklerin ve kadınların tanışıp arkadaş olabileceği gerçeğini bir ayette şöyle bildirir:

Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık... [Hucurat Suresi, 13]

Müslümanlar dünya hayatına dair her konu ile ilgilenir ve sorunlara çözüm bulmaya çalışırlar. Her şeyin Allah’ın kontrolünde olduğunun bilincinde oldukları için oldukça neşeli ve tevekküllüdürler. Bu yapılarını etraflarına da yayar ve bulundukları ortamın da neşeli ve huzurlu olmasını sağlarlar. Erkek ve kadının aynı ortamda olması bu yapıdaki insanlar arasında hem dostlukların pekiştirilmesi hem de sosyal ilişkiler için güzelliktir.

Allah, kadın-erkek aynı ortamda olmasına yasak getirmemiştir, ancak Kuran’dan uzak yapı tarafından bu ayetlere muhalif bir çok rivayet nakledilir. Allah’ın kadın erkek aynı ortamda bulunmasına izin vermesi ve isterlerse ayrı ayrı ortamlarda bulunmasını uygun görmesi muhkem bir hükümdür. Aksi rivayet veya düşünce Allah’ın hükmüne muhalefettir.

“O, ne güzel görmekte ve ne güzel işitmektedir. O'nun dışında onların bir velisi yoktur. Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz." (Kehf Suresi 26)

www.YanlisBilinenGercekler.com


5 Şubat 2015 Perşembe

İletişim Bilgilerimiz

Facebook üzerinden, yapmış olduğumuz bu paylaşım ile yaklaşık 107.000 (yüz yedi bin) kişiye ulaşarak Allah'ın bir hükmünü anlattık. Sayfa üzerinden yapılan paylaşımlarla birlikte yaklaşık 800.000 kişi bu konuyu öğrenmiş oldu. 

Bu sayfayı açtığımız ilk günlerde çok itirazlar geliyordu ancak artık Kuran'a inananların sayısı çok çok arttı maşaAllah. Allah'ın hükmüne karşı saygı ve sevgi, hurafe ve rivayetlere karşı ise reddetme olduğunu gördük. Allah Kuran'ını ve hükümlerini elbette baki edecektir, tek ümidimiz buna bizleri vesile kılması... Selam ve sevgi ile...



Site Adresimiz : 
www.YanlisBilinenGercekler.com
Facebbok Sayfamız : https://www.facebook.com/YanlisBilinenGerceklerr/photos/pb.839827082712565.-2207520000.1423125342./1005658219462783/?type=3&theater

Twitter Adresimiz : https://twitter.com/YanlisBildik


4 Şubat 2015 Çarşamba

KURAN'A GÖRE MÜZİK DİNLEMEK HARAM DEĞİLDİR. ÇOK GÜZEL VE HELAL BİR NİMETTİR.

Ziynetler, güzel rızıklar, neşe, sevgi, sanat, dans, müzik, eğlence, mutluluk ve tüm güzellikler Allah tarafından helal kılınmasına rağmen, hurafeci mantıkta bunların tümü yasaklanmıştır. “Bu yasakların kaynağı ne?” diye sorulduğunda ya gelenekler derler ya da uydurma hadisleri delil gösterirler. Oysa Kuran’dan verebilecekleri tek bir delil bile yoktur.

Müzik, dans, eğlence, mutluluk, sanat, resim, bilim Müslümanlara helaldir. Kuran’da bu güzellikleri Müslümanlara yasaklayan tek bir hüküm dahi yoktur. Zaten bunların hepsi nimet olarak yaratılmış güzelliklerdir ve nimetlere en fazla layık olanlar da elbette ki Allah aşıklarıdır.

www.YanlisBilinenGercekler.com



3 Şubat 2015 Salı

BAŞ ÖRTMEK KURAN’IN EMRİ DEĞİLDİR 1

KURAN’DA BAŞÖRTÜSÜ DEĞİL CUYUB (GÖĞÜS) ÖRTÜSÜ GEÇER

Mü’min kadınlara da söyle: “Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar, ancak kendiliğinden görüneni hariç. Örtülerini, GÖĞÜSLERİNİN ÜZERİNE ÖRTSÜNLER… [Nur Suresi, 31]

Nur Suresi 31 ayette, neredeyse her mealde “Başörtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) salsınlar” şeklinde çevrilmiş olan cümlenin orijinal Arapçasında aslında “başörtü” kelimesi geçmemektedir. Burada geçen kelime “örtü”dür. Ayetteki kelimelerin Arapça anlamlarını incelediğimizde bunu çok açık görebiliriz:

Ayette geçen “vel yadribne bi humurihinne alâ cuyûbihinne”

Yadribne: “Darabe” fiilinden türemedir, “vurmak, dövmek, bırakmak, örtmek, kapamak” anlamındadır.

Humurihinne: “Hamara”dan türemedir. “Hamrü” “şarap, sarhoşluk verici” anlamındadır. Kelime bu ayette “örtü” manasına gelir. Genellikle de “her türlü örtü, perde, paravan; siper; bahane” gibi anlamlara sahiptir.

Cuyubihinne: Cüyub kelimenin çoğuludur. Göğüs, yaka, cep, koyun (göğüs bölgesi), sine, bağır, oyuk, gerdanlık gibi anlamları da vardır.

“Cuyub” (Yaka açığı) Kelimesinin Anlamı
Cuyub kelimesi, bildiğimiz cep kelimesinin çoğuludur (gömlekte cep açmak, cebine koymak, cebinden çıkarmak gibi tanımlamalarda kullanılır.) Ayrıca “göğüs, yaka, koyun (göğüs bölgesi), sine, bağır, delik, oyuk, gerdanlık, bozuk para çantası, açıklık, yarık, boyun, gerdan” gibi anlamlara da gelmektedir.

“Cuyub” kelimesi Kuran’da 3 kere geçmektedir. “Cuyub” kelimesi Nur Suresi, 31. ayette kullanılmakta, kelimenin tekil hali yani “ceyb” ise Hz. Musa (as) kıssasında bildirilen iki ayette geçmektedir. Kelimenin bu iki ayetteki kullanılışları ise şöyledir:

“Cuyub” kelimesinin tekil hali yani “ceyb” Hz. Musa (as) kıssasında iki kez geçer:

Elini koynuna (fi ceybike) sok da kusursuz bembeyaz çıksın… (Neml Suresi, 12)

Elini koynuna (fi ceybike) sok. Kusursuz olarak bembeyaz bir halde çıksın. … (Kasas Suresi, 32)

Görüldüğü gibi yukarıdaki iki ayette de cuyub kelimesi, Hz. Musa (as)’ın ’göğsü/koynu’ anlamında kullanılmıştır. Bütün bunlara baktığımızda ’cuyub’ kelimesinin, ’hımar’ yani örtmek kelimesi ile birlikte kullanıldığında göğsün örtülmesi anlamına geldiği açıktır. “Başı örtmek” gibi bir anlam ise ayetin hiçbir yerinde yoktur.

Dolayısıyla “Başörtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) salsınlar” şeklinde tefsir edilmiş olan bölümün gerçek anlamı, “örtülerini göğüslerinin üzerine örtsünler” şeklindedir. Ayette bildirilen hüküm başın değil, göğüslerin örtülmesidir.

www.YanlisBilinenGercekler.com


SIRAT KÖPRÜSÜ MİTOLOJİDİR. İSLAM İLE İLGİSİ YOKTUR

İslam dininin tek kaynağı Kuran’dır. Günümüzde Kuran’da asla yeri olmayan akıl ve mantık dışı birçok hurafe, Rabbimiz’in bir rahmet ve şifa olarak indirdiği Kuran’a uyulmaması ve terk edilmesi sonucu ortaya çıkmıştır. 

Kuran terk edilince, Kuran’daki İslam yetersiz görülünce (Kuran’ı tenzih ederiz) ve yeni bir din arayışı başlayınca, karışıklıklar, anlaşmazlıklar, husumetler ve akla ve mantığa aykırı birçok hurafe de birbiri ardına gelmiştir. Bunlardan biri olan “Sırat Köprüsü” nün de Kuran’da asla yeri yoktur. Eğer sırat köprüsü var olmuş olsaydı, Kuran’ın apaçık ve eksiksiz olduğunu bildiren Allah bu konuyu da mutlaka Kuran’da bildirirdi. Burada önemli olan; Rabbimizin sözlerine sonuna kadar güvenmek ve yalnızca Kuran’ı rehber edinmektir.

www.YanlisBilinenGercekler.com




2 Şubat 2015 Pazartesi

RİVAYET KÜLTÜRÜ KURAN’I ANLAMAYA ENGELDİR


Allah; biz kullarına, Kuran’ın apaçık olduğunu ve hatta Kuran’ı bizzat Kendisinin açıkladığını Kuran’da şu ayet ile bildirmiştir:

“Elif, Lam, Ra. (Bu,) Ayetleri muhkem kılınmış, sonra hüküm ve hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından birer birer (bölüm bölüm) açıklanmış bir Kitap'tır.” (Hud Suresi 1)

Ancak bazı kişiler Kuran’ın anlaşılamayacağını, yalnızca ona bakarak dinin pratiklerinin uygulanamayacağını söylerler. Bu kişilerin iddialarına göre hadis, fıkıh, siyer gibi rivayetler ve daha birçok kaynak olmadan ve bunları da bizlere açıklayacak şeyhler, gavslar, kutublar vs olmadan dini yaşayamayız ve anlayamayız.

Ancak Kuran’a göre bu bahsi geçen kaynaklar ve yönlendiriciler olduğu için o kişilerin Kuran’ı anlamadığını Allah Bakara Suresinde bildirmiştir.

“Elif, Lam, Mim, Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir kitaptır. (Kuran’dan şüphe etmek müşrik alametidir) Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler (müminler Kuran’a şüphe duymadan inanır ve güvenirler) ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar. İşte bunlar, Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler bunlardır. Şüphesiz, inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için fark etmez; inanmazlar. Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde perdeler vardır. (rivayet kültürü ile yaşayanların kalpleri ve kulakları mühürlüdür, gözleri ile de görmezler) Ve büyük azab onlaradır. İnsanlardan öyleleri vardır ki: "Biz Allah'a ve ahiret gününe iman ettik" derler; oysa inanmış değillerdir. (Sözde) Allah'ı ve iman edenleri aldatırlar. (Şeyh, Gavs vs gibi sıfatlarla insanlara rivayet ve hurafe anlatarak onları kandırırlar) Oysa onlar, yalnızca kendilerini aldatıyorlar ve şuurunda değiller. Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylemekte olduklarından dolayı, onlar için acı bir azab vardır. (Allah adına her daim yalan söylerler, helalleri haram kılmaya çok meraklıdırlar, adeta birbirleri ile yarışırlar) Kendilerine: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın" denildiğinde: "Biz sadece ıslah edicileriz" derler. (bu kişilerin yüzünden Müslüman coğrafyada huzur ve sevgi kalmamıştır) Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler. Ve (yine) kendilerine: "İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin" denildiğinde: "Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?" derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama bilmezler. (Kuran’ın yeterliliğini anlatanları bilgisiz olmakla suçlarlar ve 72 ilme vakıf olmadan sen nasıl Kuran okursun derler) İman edenlerle karşılaştıkları zaman: "İman ettik" derler. Şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında ise, derler ki: “Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla) yalnızca alay ediyoruz." (Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına (belli bir) süre tanır. İşte bunlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almışlardır; fakat bu alışverişleri bir yarar sağlamamış; hidayeti de bulmamışlardır” (Bakara Suresi 1-16)

Bu kişiler edindikleri rivayet kültürünü bir kenara bırakıp Allah’ın Kitabına inanıp güvenmedikleri sürece asla Kuran’ı anlayamayacaklardır. Çünkü bu rivayet kültürü Kuran’ı anlamayı yasaklıyor. Kuran’ın anlaşılamayacak bir kitap olduğu zannındadırlar ve Kuran okumayı, araştırmayı, üzerinde tefekkür etmeyi bir nevi dinden çıkma, rivayet kültürü hocalarına ihanet etmek olarak düşünmektedirler.

“İşte bunlar, Allah'ın ayetleridir; sana bunları hak olmak üzere okuyoruz. Öyleyse onlar, Allah'tan ve O'nun ayetlerinden sonra hangi söze iman edecekler?” (Casiye Suresi, 6)

www.YanlisBilinenGercekler.com



ABDESTİN GEREKLERİ YALNIZCA KURAN'DADIR VE ÇOK KOLAYDIR

Kuran'da sadece namaz için gerekli olduğu bildirilen abdest, zannedilenin aksine çok kolaydır. Kuran'da tek bir ayette bildirilir ve ayetin bildirdiğinden daha fazla yapılan uygulamalar abdestin şartı değildir.

Kuran’daki abdestin böyle olmasına rağmen, Kuran harici, binlerce kitap dolusu rivayetlerin anlattığı din ve bunun içerisinde de abdest almaya dair ritüeller çok daha farklı şeyler söylemektedirler. Allah İslam’ın çok kolay bir din olduğunu buyuruyor.

“Din işinde üzerinize bir güçlük de yüklemedi; babanız İbrahim’in dininde olduğu gibi.” (Hac Suresi 78)

Din kolay ve dine ait ibadetler de çok kolay, çünkü Allah, hükümlerini insanın fıtratına uygun yarattı ve bu fıtrata uygun teşri kıldı. Abdest yalnızca namaz için farzdır, diğer ibadetler için ve Kuran okumak için abdestli olmaya gerek yoktur. Abdest alırken Rabbimiz, yüzümüzü, dirseklere kadar kollarımızı ve ellerimizi yıkamamızı, başımızı ve topuklara kadar da ayaklarımızı mesh etmemizi emrediyor. Abdest bu kadar basittir, rivayet kültüründe olduğu gibi yüzlerce sayfa dolusu detay Allah’ın hükmü değildir. Dinimizi kolay kılan ve rahmeti her an üzerimizde olan Rabbimize hamdolsun.

www.YanlisBilinenGercekler.com


KURAN'A GÖRE YAS TUTMAK HARAMDIR

Müslüman dünyanın en mutlu insanıdır. Mutlu olmalıdır çünkü Allah'ı anlamış, iman etmiş, Allah'a tevekkül etmeyi, sabretmeyi, şükretmeyi bilen bir varlıktır Müslüman...

Gelecekten endişe duymaz, başına gelen zorlukların hayırla yaratıldığını bilir, bir kaderi olduğunun farkındadır ve ölüm onun için bir son değil Allah'a ve sonsuz hayata kavuşma anıdır. Böyle bir insan nasıl üzülebilir?

Ayrıca mutluluk Yüce Rabbimiz’in emridir. Hüzün ve mutsuzluk, ayetlerde inkar edenlerin vasfı olarak belirtilmektedir:

Öyleyse kazandıklarının cezası olarak az gülsünler, çok ağlasınlar. [Tevbe Suresi, 82]

www.YanlisBilinenGercekler.com




KURAN HERKESİN ANLAYABİLECEĞİ BİR DİLE SAHİPTİR

Allah Kuran'ı kıyamete kadar koruyacağını bildirmiştir. Kuran'ın kıyamete dek geçerli olduğunu ve korunacağını bilen müminler bunun huzur ve güvenini yaşarlar. Kuran, insanın her hükmünden, her emrinden kesin olarak emin olduğu, vicdanı hür ve rahat bir şekilde, tabi olacağı bir kitaptır. İnsanların böylesine "emin" bir yol göstericisinin olması Allah Katından verilmiş çok büyük bir nimet ve rahmettir.

Allah bir kolaylık olarak, insanların daha kolay kavrayıp anlayabilmeleri için Kuran'da ayetleri çeşitli şekillerde açıklamıştır. Allah Kuran'ın bu üslubunu ayetlerinde şöyle bildirir:

"Andolsun, Biz onlara bir Kitap getirdik; iman edecek bir topluluğa bir hidayet ve bir rahmet olmak üzere bir bilgiye dayanarak onu çeşitli biçimlerde açıkladık." (Araf Suresi, 52)

"Bak, iyice kavrayıp-anlamaları için ayetleri nasıl çeşitli biçimlerde açıklıyoruz?" (Enam Suresi, 65)

Allah'ın bu hükümlerine rağmen, insanların genel olarak düştükleri önemli hatalardan biri, Kuran'ın her insan tarafından anlaşılır olmadığını düşünmeleridir. Çoğu insan Kuran'ın okunması, anlaşılması ve yaşanabilmesi için uzun yıllar süren bir eğitime ihtiyaç olduğunu zanneder. Bu yargıya varan kişilerin büyük bir kısmı ise bir kez bile Kuran'ı okumamıştır aslında. Veya okumuştur ama anlamayı denememiş, daha başından ayetleri anlamayacağı yönünde kendini şartlandırmıştır.

Halbuki Kuran, Allah'ın ayetlerinde bildirdiği gibi apaçıktır. Bu yüzden de samimi olarak Kuran'ı okuyan her insan onu kolaylıkla anlayabilir. Kuran'ın dilinin son derece anlaşılır olması insanlar için çok büyük bir nimettir. Nitekim Allah insanların Kuran'ı rahatlıkla okuyup anlamaları için kolaylaştırdığını bir ayetinde şöyle bildirir:

"Biz bunu (Kuran'ı) senin dilinle kolaylaştırdık, takva sahiplerine müjde vermen ve direnen bir kavmi uyarıp-korkutman için." (Meryem Suresi, 97)

Allah, rahmetinin ve merhametinin bir sonucu olarak, insanların anlayışı için dinini bu kadar kolaylaştırmışken, insana düşen sadece Allah'ın bildirdikleri üzerinde düşünmek ve onları uygulamaktır. Ne var ki, pek çok insan böylesine kolay bir yol varken, zor olanı tercih etmektedir. Kendilerine yanlış yol göstericiler aramakta, yaşamlarının amacını öğrenebilecekleri, ebedi kurtuluşlarına vesile olacak Kuran'dan uzak yaşamaktadırlar.

www.YanlisBilinenGercekler.com